İklim Kanunu Kabul Edildi: Geleceğe Kurşun Sıkıldı

Yeşim Tütün

 

İlk bakışta kulağa umut verici gelebilir: İklim değişikliğiyle mücadele, karbon nötr hedefler, yenilenebilir enerji teşvikleri... Ama yasanın satır aralarına bakıldığında, kelimelerin arkasındaki gölgeler daha belirgin hale gelir. Bu kanun; sermayeye sınırsız teşvik, doğaya sonsuz tahakküm, yerel halkın ve ekolojik yaşamın ise sistematik dışlanması anlamına geliyor

Kalkınma mı? Yağma mı?

Kanun, yeşil dönüşüm bahanesiyle doğaya yeni bir sömürü kapısı açıyor. Güneş panelleri ve rüzgar türbinleriyle süslenmiş enerji projeleri, aslında mega inşaat firmalarına yeni imtiyazlar sağlayan kılıflar haline geliyor. Ormanların kalbine dikilen RES’ler, tarım arazilerine kurulan GES’ler; yerinden edilen köylüler, yıkıma uğrayan biyoçeşitlilik ve zehirlenen su kaynakları pahasına hayata geçiriliyor.

Yasa, karbon ticareti gibi piyasa mekanizmalarıyla emisyonu “sıfırlamıyor”, sadece satılabilir hale getiriyor. Havayı bile alınıp satılan bir metaya dönüştürürken, fosil yakıt devlerinin elini kolunu bağlamak yerine önlerini açıyor. Gerçek bir iklim adaletinden eser yok; sadece vitrin süsü, sadece makyaj.

---

Sürdürülebilirlik Mi Dediniz?

Kanunun dili “sürdürülebilirlik” diyor ama kastedilen şey yaşamın değil, kârın sürdürülebilirliği. Çevresel etki değerlendirme süreçleri zayıflatılmış, toplumsal denetim mekanizmaları neredeyse tamamen ortadan kaldırılmış. Yerel toplulukların söz hakkı yok; bilim insanlarının uyarıları yok sayılmış; ekolojik duyarlılıklar kanunun satırlarında değil, dipnotlarında bile yer bulamamış.

Üstelik, bu kanunun hazırlanma süreci de en az içeriği kadar sorunlu. Ekoloji hareketlerinden, akademisyenlerden, yerel halktan görüş alınmaksızın, kapalı kapılar ardında, sermaye odaklı lobilerin etkisiyle hazırlandığı gün gibi ortada. Bu, halkın değil, holdinglerin iklim kanunu.

İklim Adaleti: Yok Sayılan Gelecek

Bir iklim yasası, eğer ki adil değilse, eğer ki en çok etkilenen toplulukları korumuyorsa, eğer ki doğanın haklarını tanımıyorsa, o yasa iklim krizine çözüm değil; yeni bir krizdir. Bu yasa, torunlarımıza bırakacağımız temiz bir gökyüzünü değil, kurak toprakları, boşalmış köyleri, yanmış ormanları ve satılmış vadileri müjdeliyor.

İklim kanunu dedikleri bu yasa, aslında bir tür gelecek infaz yasasıdır. Doğa düşmanlığı yasallaşmış, eko-kırım meşrulaşmıştır.

Direniş, Yaşamın Dilidir

Ama bu hikâye burada bitmez. Bu topraklarda Kazdağları’ndan Fatsa’ya, İkizdere’den Munzur’a uzanan yeşil bir hafıza var. Toprağını savunan köylüler, derelerini koruyan gençler, ormanını savunan kadınlar var. Yasalar kimin için yazılırsa yazılsın, yaşamı savunmak boynumuzun borcu.

Geleceğe kurşun sıkıldı, evet. Ama biz o kurşunun önünde duran toprak gibi direniriz. Yaşamın tarafında olmanın bedeli ağır olabilir ama unutmayalım: En karanlık yasalar bile halkın örgütlü nefesiyle bozulur.

Çünkü doğa affetmez.
Çünkü halk unutmaz.
Çünkü gelecek, teslim alınmaz.