Prof. Dr. Tolga Yarman: Orman Yangınlarıyla Mücadele Teknik Değil, Vicdani Bir Meseledir!
Hepimizi derinden yaralayan orman yangınları ile ilgili TÜMÖD (Tüm Öğretim Elemanları Derneği) adına Prof. Dr. Tolga Yarman bir açıklama yaptı. Yarman ‘’6 günde 350’den fazla orman yangını çıkmıştır ya da çıkarılmıştır ama failleri bulunamamıştır ‘’dedi.
Prof. Dr. Tolga Yarman açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
Her yıl yaz aylarında olduğu gibi, maatteessüf, bu yıl da ülkemizin ormanları, dört bir yanda, yer yer tüm ufuk çizgisini, gece gündüz, alevler ve dumanlarla tutmuş olarak, cayır cayır yanmaktadır.
İktidar yangınlara hemen hep yeterli hazırlığı sağlamaksızın yakalanmaktadır. Yangın söndürme uçaklarımız maalesef eksik kalıyor. İçimiz büsbütün yanıyor. Hele Göreneğimiz'le taban tabana zıt bir çizgide olarak, ilgili bakanın, süreç için "takdir-i ilahi" yakıştırmasını yaftalaması, söylemekten üzüntü duyuyoruz ki, tedbirsizliğin vebalini -sorumluları, gerçekleştirmedikleri zorunlu eylemlerden münezzeh tutarak- hâşâ Yaradan'a boca etmek, anlamına geliyor olup, hiç bir biçimde kabul edilebilir değildir.
Önceki yıllarda da görüldüğü şekliyle yanan orman alanları, yeniden ağaçlandırılmak yerine, bunların üzerlerine yasaya aykırı olarak, konutlar ve oteller yapılmaktadır. Dile kolay sadece 6 günde 350’den fazla orman yangını çıkmıştır ya da çıkarılmıştır.
Bu yangınların failleri, bugün itibariyle, bulunamamıştır. Yangınların bir kısmının hava koşullarına bağlı olarak çıkmış olabileceği anlaşılır olmakla beraber, yangın çıkartanların sosyal medyada görüntüleri yayınlanmaktadır, ancak yakalanan kimse yoktur. Toplumda yangınların, özellikle terör örgütü kundaklaması olduğu hakkında yaygın bir kanı vardır.
Nedir ki, korkarız, açılım uğruna siyasiler, sessizliklerini korumaktadırlar. Aynı bağlamda, Toplumun önemli bir çoğunluğu, ormanlık alanlarda verilen maden ruhsatlarının sayısındaki artışı ve bu alanlardaki yangınların “rastlantı” olup olmadığını sorgulamaktadır.
Bu önemli konu tüm yurttaşlarımızı, demokratik kitle örgütlerini, siyasi partileri ilgilendirdiği gibi, özellikle yangın bölgelerindeki üniversitelerimizin de dikkat alanına girmelidir. Yangın bölgelerindeki üniversitelerimiz, yangınlar hakkında özgün araştırma ve inceleme yaparak, olayı bütün yönleriyle ve önleyici somut önerilerle ortaya koymalıdırlar. Bu noktada mesele yalnızca yangınla mücadele değildir. Aynı zamanda ve daha da öncelikli olarak yangını önlemek üzere önlemler geliştirmektir.
Örneğin:
• Isıl kameralarla donatılmış insansız hava araçları, ormanlarımızı bilhassa yaz aylarında, sürekli izleyerek, erken uyarı sağlayabilir.
• Orman altı temizliğinde keçi otlatma gibi doğal yöntemler, düşük maliyetli ve sürdürülebilir çözüm oluşturur.
• Kamera ve plaka tanılama sistemleri ile orman yollarına giriş çıkışlar izlenebilir; söz konusu önlem hem caydırıcılık sağlar hem şüpheli girişleri belirlemeye olanak bahşeder.
• Atmosfer koşulları uygunsa, bulutlara yapılacak tohumlama (yağmur bombası) ile riskli bölgelerde nem seviyesini arttırabilecektir.
• Her şeyden önemlisi, gönüllü ekiplerle, toplumun sürece etkin olarak katılımı sağlanmalıdır.
Yerel halk, eğitimli ve bilinçli olduğu sürece ormanını, dolayısıyla geleceğini koruyabilir. Bu çağrı, yalnızca iktidar odaklarına değildir, hepimizedir. Orman yangınlarıyla mücadele, sadece teknik bir mesele değildir; asıl vicdani bir meseledir.
Gelecek kuşaklara bırakacağımız doğal zenginlikler, bugün göstereceğimiz duyarlılıkta saklıdır. Konuyu, orman toprağımızdan, daha geniş açıdan, daha uzun erimli bir bakış ile, ülkemizin tüm topraklarının yangın ve benzeri tehlikelerden korunması ve geliştirilmesine getirdiğimizde, şu hususların dikkate alınmasında büyük yarar görüyoruz:
1- Ormanlarımız, vatan toprağımızın yeşil örtüsünün sadece bir kısmıdır. Yanan ve yananla birlikte tahrip olan toprağımızın ve bizlerin yaşamının temelinde olan, yeşil örtümüzdür. O kadar ki, yeşil örtümüz, orman, maki ve fundalık, tarım üretim sahaları, özellikle bağ-bahçe ve mer' a ile, bunların, bize ve doğanın diğer canlılarına sağladığı yaşam alanımızdır. Orman yandığında, ağaç dikimi ile oluşturulan alan aynı yüzölçümünde olsa da, ağaçlanan alan, kısa sürede ve sadece dikim ile, orman olamamaktadır. Ağaçlandırma ile ormanlarımıza destek verirken, yanmış orman ve maki-fundalık alanlarımız her ne şekilde olursa olsun, orman alanı dışına çıkarılmamalıdır.
2-Topraklarımızın su kaybı, iklim değişikliği dolayısıyla hızlanmaktadır. İklim değişikliğinden en fazla etkilenen ülkelerden biridir ülkemiz ve yeşil örüntünün özellikle ormanlarımızın, giderek yeşil örtümüzün kaybı, nemlenme ve su tutmayı da etkileyerek, kuraklaşmayı hızlandırmakta; böyle olunca, akarsu, göller ve yeraltında milyonlarca yılda oluşmuş su depoları olan aküferlerden haddinden fazla su çekilmektedir. Bu çerçevede gelişen kuraklaşma ve yerine uygun olmayan Devlet Su İşleri projeleri ve Hidrolik Elektirk Santral projeleri ile, hidrolojik havzaların olumsuz etkilenmesi, özellikle büyük yüzey, küçük derinlikli su ortamlarının yok olması zemininin hazırlanmasının önüne geçilmelidir.
3-Ülkesel Mekansal Strateji Planı’nın, iklim değişikliği faktörleri değerlendirilmesi yapılarak; yerleşmeler ve özellikle sanayi ve madencilik gibi sektörler yer seçimi ve teknoloji kullanımında ülkemizin, tarım gibi üretken ve orman gibi yaşamı destekleyen tüm yeşil dokusunu koruyarak, giderek geliştirerek kullanan bir anlayışla tamamlanması ve bir an önce yürürlüğe alınması, daha fazla gecikmeden, başarılmalıdır. Ülkemize çok yazık oluyor; ormanlarımız dahil, tüm yeşil örtüsü ile toprağımızı, suyumuzu, havamızı, korumak zorundayız. TÜMÖD olarak konuyu izlemeyi elbette sürdüreceğimizin bilinmesini isteriz.
TÜMÖD Yönetim Kurulu adına
Prof. Dr. Tolga YARMAN
Genel Başkan