Yaşasın Cumhuriyet… Yaşasın Özgürlük… Yaşasın Alın Teri…
29 Ekim, Türkiye Cumhuriyeti’nin, Atatürk’ün onuncu yıl nutkunda ifade ettiği şekliyle, en büyük bayramıdır; Cumhuriyetimiz, destan bir süreç uzantısında, 1923’te, bu gün ilân edilmiştir.
Aradan 102 yıl geçtikten sonra, ülkemizdeki büyük devlet temsilcilerinin, inanılmaz bir pervasızlıkla, “Aslında, siz Cumhuriyet’ten önce daha da iyi ellerdeydiniz!”, dercesine, “Sizin için en iyisi Osmanlı Milletler Topluluğu Sistemi’ne dönmektir”, demekten kaçınmayabilmelerini, büyük bir esefle izlemekteyiz. Bu tür terbiye bilmez sözlere, ilgililerce karşılık verilmemesini daha da büyük bir esefle izlemekteyiz.
“Yeni Osmanlıcılık”; “Büyük Orta Doğu Projesi”, “Arap Baharı” gibi büyük stratejik projelerle gündeme gelmiş ve gıdım gıdım işlenmeye devam eden, Okyanus aşırı odaklardan topraklarımıza, genelde bölgemize dayatılan bir projedir. “Cumhuriyet”, “Atatürk”, “Kurtuluş Savaşı”, “Kuvâ-i Milliye” (Milli Kuvvetler), yanı sıra; Börekçizade Rifat’ın Cumhuriyet’le beraber, bir ömür önderliğini yaptığı Diyanet İşleri Başkanlığımız’ın, “Anadolu inanç aydınlanmasının meşalesini yaktığı temel kavramlarımız”, bir bir unutturulmak istenmektedir; “Ilımlı İslam” diye uydurulmuş yan projelerin hinliğinde, iman genlerimizle feci biçimde oynanmaktadır. Bu suretle, hakkaniyetsizliğe, adaletsizliğe, eşitsizliğe, hürriyetsizliğe, teba olmaya, tabi olmaya, karşı, “Tam Bağımız Cumhuriyet” mefkûresinden adım adım uzaklaştırılmamıza yeltenilmektedir.
Cumhuriyet, TBMM’in alnında yazan, “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir”, düsturunda özetlendiği şekliyle, yönetimde, “milletin vicdanı ve aklı” demektir. Bir Cumhuriyet Kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığımız rehberliğinde, “İnançta Anadolu aydınlanması ve aklı” demektir. Bu bağlamda, “inanç özgürlüğü, inanç barışı”, demektir. Aynı bağlamda “nakle karşı akla özgürlük” demektir. Aynı bağlamda “akla özgürlüğün korunması” demektir.
Cumhuriyet’in böylesi ince ayarları, bize çok özgüdür. Bu ayarlara ise, ayrıca, çok sayıda melanetle karşı karşıya olarak, tam sahip çıkabildiğimiz maalesef söylenemeyecektir.
1918’deki İşgalciler, Mustafa Kemal mucizesine toslamakla birlikte, o evrede, Bölge’deki emellerine önemli ölçüde erişmişlerdir; petrol bulunduran topraklarımızı bizden çözmüşlerdir. Almanya’nın petrole erişim yolu demek olan Berlin-Bağdat hattını berhava etmişlerdir. Ancak, hele güncelde, bu, Onlar’a yetmemektedir. Türkiye Cumhuriyeti her şeye rağmen büyük bir güç olmuştur. O’nu geriletmek için, akla hayale gelmedik fırıldaklar, elimizi kolumuzu bağlayarak, çevrilmeye devam etmektedir.
O kadar ki, daha iki yıl önce, iktidarın ve muhalefetin şaşılası biçimde, eşzamanlı olarak, 1924 Anayasası’nın da gerisine düşürülüp, “Cumhuriyet kazanımlarına ihanet” anlamına gelecek bir doğrultuda, “1921 Teşkilatı Esasiye Yasası’nı (20 Ocak 1921)” telaffuz etmeleri noktasına sıkışması, çok hazindir.
Kimin ne haddine, “İstiklâl Savaşımız”ı, kilit tarihlerinin gerisine; 24 Temmuz 1923, Lozan Anlaşması’nın gerisine; 9 Eylül 1922, düşman ordusunu İzmir'den denize döktüğümüz günün de gerisine; 30 Ağustos 1922, Büyük Zafer’in da gerisine, Ağustos - Eylül 1921 Sakarya Meydan Muharebesi'nin de gerisine; Ocak-Mart 1921, Birinci ve İkinci İnönü Zaferleri’nin de gerisine; 10 Ağustos 1920, Sevr antlaşmasına kadar sarmaya, getirmek?
Sen mi bozguna uğrattın Yunan’ı, üç yıl süren savaştan sonra? Sen mi döktün denize, işgal ordusunu?.. Sen mi karış karış geri aldın, İtalyanı’ndan ayrı, Fransızı’ndan ayrı, İngilizi’nden ayrı, yedi düvelden (düşmandan) yurdu?.. Sen mi, enva-i cins müttefikle Lozan’da aylar boyunca kavga edip, kanla çizilmiş sınırlarımızı alayına, gıdım geri adım atmadan, kabul ettirdin?.. Sen mi kurdun Cumhuriyet'i?..
“Türkiye Cumhuriyeti”, mazallah, yaz boz tahtası değildir… Bu milletin, yedi düvele ve bunların içerideki işbirlikçilerine karşı, üstüne üstlük yoksunluklar içinde tarihe malettiği, biribirinden bıçkın kahramanlıklar ihtişamını taçlandıran evredir.
Bütün bunlara karşın, bugün, Yunanistan’ın, adalarımızı işgal etmesine ses çıkartamıyor olmamız hazindir. Yunanistan’ın karasularını; bizim karasularımızı, mavi vatanımızı, seksen kilometre kadar geriletmek pahasına, ileri çekmesine tepki veremememiz, daha da hazindir.
Tabanının altı, doğal gaz hazinesi olan Doğu Akdenizimiz’den, uzaklaştırılmamıza boyun eğme noktasına sıkıştırılmamız, hazindir.
Giderek, Silahlı Kuvvetler’in tepesinin, kumpas davalarıyla biçilmesi çok hazindir. Bunun böyle olduğu, mahkeme kararlarıyla ortaya çıktıktan sonra, sahte delilleri üreten merkezlerin üstüne, katiyen gidememiş olmamız, çok daha hazindir.
Giderek, Güney sınırımızda, 2011’den başlayarak, mayınların kaldırılmasına seyirci kalmamız çok hazindir.
Oralar, sözüm ona Esat alaşağı ediliyor diye, Avrupası ayrı, Okyanus aşırı odağı ayrı, yüz milyonlarca eurolar, yüz milyonlarca dolarlar saçılıp, bombalanarak, milyonlarca Suriyeli’nin, dünya tarihinde görülmemiş bir tehcirle, topraklarımıza göç etmeye zorlanmasına sessiz bırakılmamız çok daha hazindir.
Bu böyle olduğu halde; hala daha yüz bilmem kaç yıl önce, 1915-16 tarihlerinde, demek ki Osmanlı zamanında, Çanakkale Savaşları sırasında yapılan Ermeni tehcirini (bu topraklarda hangi acı olmuşsa elbette bizim acımızdır, şu ki, işte); gözümüzün önünde vücut bulan, Suriyeliler’in tehcirine, hiç bir tepki vermezken; “Türkiye; ille de, Osmanlı zamanında yaptığı tehcirden dolayı, özür dilemeli”, diye, gündeme taşımaya yeltenenlerin ayarsızlıklarına ses çıkartamayacak noktaya getirilmemiz, daha da hazindir.
Bütün bunlar ortadayken ve Suriye’nin Kuzeyi, artık iyice belli olduğu şekliyle, işte YPG/PYD/SDG (Suriye Demokratik Güçleri) kurulsun diye, boşaltılmışken, zihinlere şırınga edilmeye çalışılan, “Terörsüz Türkiye Projesi’nin, emperyal bir proje olduğunu görememe noktasında körleştirilmemiz, daha da hazindir.
Sorunlarımız yok mu? Var elbette… Bu sorunları; bizden çok, bizden daha etkin, kim çalışmış, kim ifade etmiş, kim çözüm önerileriyle sarmalamış k!..
Şu ki, sorunlarımızı, biz bize, çözmeye kilitlenemiyor ve Okyanus aşırı odaktan çözüm beklemeye sıkışıyorsak, asıl burada koskocaman bir sorun var, demek oluyor…
Hangi sorunumuz varsa, biz bize, çözeriz... Emperyal oyunların boyunduruğuna, boyun vermeyiz…
Bu çerçevede, kendilerini, nerelere kaptırdılarsa, oralardan salınan fesat düş dumanlarının rüzgârlarına yakalanmış olup, Cumhuriyet Devleti'nden çözmek isteyenlerimize de, bir çift sözümüz var:
- Emperyalizmin kucağında kurtuluş savaşı olmaz...
Birinci Dünya Savaşı, Birinci Dünya Enerji Savaşı’ydı. İngiltere ve Fransa, Almanya’yı Orta Doğu’dan kovdu. Anzaklar’ı Avustralya’dan Çanakkale’ye taşıdı, savaştırdı; çoğuna oracıkta kıydı. Yunan Ordusu’nu maşalaştırdı… Osmanlı İmparatorluğu’nu devirdi. Orta Doğu’daki, Petrol ve Doğal Gaz yataklarına kondu. Mustafa Kemal Atatürk’e ve Silah Arkadaşları’na, Onlar’ın önderliğinde, Anadolu insanın iman dolu göğsüne tosladılar. Uçurumun kenarından döndük. Düşmanı denize döktük. Cumhuriyetimizi kurduk. Hesap bitmemiş meğer… Çünkü bir defa, Akdeniz’in tabanın altı doğal gaz kaynıyor… Gazze soykırımı esas, bunun için oldu… Biz de, olmayalım isteniyor, Akdenizimiz’de… Ya İran petrolü ve doğal gazı?.. Bu zenginlikleri de, ağızdan yel alsın, bizleri maşalaştırıp, İran Halkı’nın elinden koparıp, ceplerine indirmek istiyorlar… Bölgedeki insanlar, bütün bunları görmesin ve birbirlerinin gözünü alabildiğine oysun istiyorlar, insanlıktan nasiplerini, katiyen alamamış olanlar…
Fark etmez!.. Geldikleri gibi giderler!..
Bu millet, her ne zaman gerekirse, onları kovacaktır ve sonsuza kadar, laik (akılcı), demokratik (özgürlükçü), sosyal (dayanışmacı) hukuk devletimizin güvencesinde, yaşamaya devam edecektir. Cumhuriyetimizin Kuruluşu’nun 102. Yıldönümünü gönül dolusu coşkuyla kutluyoruz. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü ve tüm şehitlerimizi, Onlar’ın bize emanet ettiği bayrağa, sıkı sıkıya sarılmış olarak, saygıyla ve minnetle, anıyoruz.
Yaşasın Cumhuriyet… Yaşasın Özgürlük… Yaşasın Alın Teri…
Yaşasın tüm mazlum ulusların emperyalizmaya karşı, bağımsızlık mücadelesi!..
Yaşasın Yurtta Barış, Dünya’da Barış…
Yaşasın Tam Bağımsız Türkiye…
Yönetim Kurulu Adına
Prof. Dr. Tolga Yarman
TÜMÖD Genel Başkanı