BU GÜNKÜ TAŞKIN’CA KÖŞE YAZIMIN ADI:
*İŞ, AŞ..
ve
EKMEK *.
Sivas Temeltepe’den, Askerliğimi bitirip, Niksar ‘a indiğimde, 20 ayın kirini, ancak hamam temizler deyip,uzandım göbek taşına… Ne iyi etmişim..
kemiklerim, önce sızladı sonra, yumuşadı bedenim. ..
ve bilen bilir, hamama girmenin , gereği ,aslında, buhar altında terleyip vucuttaki kiri yumuşatıp, Bir keseci, yani Eski deyimiyle Bi tellak elinde,vucudun haşat olması yanında, köpüklü suların, içinde kirden pastan bir güzel arınmaktır….
işte bende, öğle sonu, döndüğüm Sivas’tan Niksar’a iner inmez, soluğu hamamda aldım…. Eniştem Zeki Ekmek teknesi dediği Anadol marka, Küçük yük aracıyla beni alıp eve getirdiğinde neredeyse akşam olmuştu..
Yani 5 saat süren Bi hamam sefası, ve ardından, kız kardeşimin benim için yaptığı yemeklerle kurduğu
*terhis sofrası *
beni bekliyordu…
“Bu zahmet niye bacım dediğimde,”
“..bizde, bilirsin, adet ağabeyim… Askere giderken de hamam yaptırır, sofra kurar,uğurlar, dönüşte de,hamam açar, sofra kurar, askerimizi öyle karşılarız sende bilirsin ya” …
deyip susturdu beni…
Bu hoş karşılama, Leziz yemekler,ve gece misafiri olduğum, kızkardeşim Türkan’ın mis kokulu, döşek, çarşaf, yastık ve yorganı,unutturdu bana 20 ay süren ,asker yaşamı olgusunu… Niksar, kendi yağında kavrulan ,günü birlik kazanan, emek yoğun, kavruk insanların, asla durmaksızın, iş yaratıp, kotarıp, evine aş ekmek götürenlerin yaşadığı yer.. , Tarihte Danişmend Devletine Başkentlik yapmış, tarihi hayli eskiye dayanan, köklü ve bir o kadar da soylu bir kasaba….
“.. Vınn, Vınn diye çalışan sanki birbirine nispet yapan iki motor, ve, konuşan,iki kişinin sesiyle, açtım gözlerimi..
Hiçte alışık olmadığım, iki ses, araçlarını çalıştırıp, konuştular..pencerem dibinde..
“Bereketli olsun, kolay gelsin, hayırlı kazançlar, Foto Yunis..
” sağol Zeki gardeş sanada.. ”
Motosiklet ve Araç sesleri birbirine karıştı ve uzaklaştılar…
Serde 20 aylık bir alışkanlık var, ok gibi fırladım bu seslerle saat sabahın altısında..
Sanki giyinip kuşanıp,bölüğün başında tekmile çıkacak, eratı eğitim alanına sevkedecekmişim gibi…
O motor sesleriyle ,
Temiz ve mis kokular, beyaz badanalı duvarlara, gözümü açtığımda,
ilk anda yabancı geldi her yer…
kendi kendime güldüm…
anımsadım,Sivas temeltepeyi… Karargahtaki odamı, ve oda arkadaşım, samsunlu Ersan teğmeni…
diğer arkadaşlarla An’ı Yaşadım bir an, ordaymışım ve İki yer arasında kaldım sarhoş gibi. …Ayıldım…
doğruldum yatakta…
Ellerim yüzümde,
gözlerimi oğuşturdum…
Vatan borcumun bittiğini, yeni hayatımın şimdi başladığını, anladım… Düşündüm… Sıcak bastı vucudumu…
Asıl şimdi başlıyordu hayat savaşım….
Eniştem Zeki, ve foto Yunis ayıktırdılar adeta beni…
iş ve…. Evet iş… önce İş bulmak, çalışmak, aş sahibi olmak.. Yaş 22..
Yıl 1970..
Zor yıllar…
ülke de Anarşi, terör var .. işsizlik, yokluk, siyasi çekişmeler, had safhada..
Ve de gırla.. Okur yazar olmak, yüksek tahsil bir kazanç elbette benim için.. Ancak ekmek, Niksar’da memletimde biraz zor,…
zorun ötesinde hemen hemen imkansız… Büyük şehirlerde şansım biraz var..
Evet hedef,1961 de adım attığım,okuduğum, 1968 Eylülünde, ayrılıp askere gittiğim Başkent.. Ankara…
ilk kararım…
Anamın Babamın elini öpüp, ver elini Ankara dedim, yaşam yolculuğunda ki kararımı verdim…şak şak mahallesinde,
Yer yer bozulmuş, Arnavut taşlı sokağı aşıp, ana caddeye girip sağa döndüğümde,
FOTO YUNİS
Tabelası olan dükkan ve önünde eski model, hayli yıpranmış bir motosiklet gördüm ..
İki adım attım, seslendi Foto Yunis… Döndüm,
“yav Hüseyin bey geldiğini duydum. Geçmiş olsun askerliğin, hoş geldin…bi sabah çayı içelim buyur dedi ve gelip kolumdan sıkıca tuttu, karşıya seslendi, tavşan kanı Bi. Çay Remzi..”
Hayır diyemedim. girdim dükkana.. Hoş beş derken inceledim Yunis’in foto şıp şak dükkanı… Çay içimi süresince anlattı bana neyi nasıl yaptığını.. Ve ekledi sonunda
” karşıya, Hükümet konağı yapıldı da Bi parça ekmek parası çıkıyor çok şükür “dedi…
Devam etti, bu meslekte para yok, para yiyecek işinde, aşağıya Kelkit kıyısında 1 dönüm yer var.. Irmak boşa akıyor, soğukta Bi su çıkıyor, kafaya koydum Bi alabalık tesis i açacağım… Laf lafı açtı derken, Küçük kasabada ki bu boğaz savaşı beni de sardı.. Ama benim hedefim Ankara’ydı…
Devlet memuru olmak…
Öyle de yaptım….
Bir yıl içinde, önce DDY, sonra Emekli Sandığı, 1971 den sonra da TRT…
benim iş ve aş yerim oldu…
Sanırım 80 li yıllardı. TRT müracaat memurluğu aradı, ziyaretçin var dediler.. aşağı indiğimde,
Niksarda kızkardeşimde tanıdığım, Foto Yunisin eşi ve 5 yaşlarındaki kızıydı ziyaretçilerim..
Hoş beş sonrası, Yunisin vefat ettiğini, onun yerine kendisinin işi devir aldığını ama ortağı ve akrabası olan, adamla başının dertte olduğunu anlattı..
Düşünün Bir Anadolu kasabasında, iş kadınısınız… Ortağınız erkek..erkek, . egemen toplumun içinde yetişmiş biri.. Yadiremiyor kendine,erkekliğin dokunuyor ve Size aman vermiyor,
“.. mutfaktan dışarı çıkamazsın,balık pişirirsin o kadar… garson müşteriye verir balığı salatayı. .. Ortak olsakta, Burda asıl patron benim..sana mutfakta yaptığın aşçılık parası yeter…” filan Demiş…
“… Beni hafife aldı abi, kimsem yok, kadınım diye, bir kaç ay sabrettim., baktım ki giderek bütün haklarıma el koyuyo…
” eeee dedim gayri ihtiyari.. Emine’ye..
Emine,
“eee si abey, balık temizlerken yanıma geldi ve sertçe yarın işe gelme, ortaklık paranı verip seni işten Atıcam dedi…obdedş de ben Sonrasını hatırlamıyorum, kendime geldiğimde, adam, yani benim ortak balık havuzunun içindeydi…
Gulk Gulk diye sesler çıkarıyordu,basmışım suya.. elimden kurtuldu ve gidiş o gidiş.. sonra geldi özür diledi…
anlıycan,
“..O değil benim şimdi oranın patronu… Yazın geldiğinde beklerim.. Elimle yaptığım alabalık yedirmek isterim sana…
Bana çantasından bir gazete çıkardı uzattı.. Açtım, onunla ilgili yerel gazetenin, Niksarın girişimci kadınları başlıklı, seri bir yazısıydı bu…
“… kadın girişimci eşinden kalan yere gözü gibi bakıyor.
Tokat’ın Niksar ilçesi küçük sanayi sitesinde girişimci olan Emine Demirci ablamız eşi ile 25 yıl önce “YUNUS ALABALIK” adında bir tesis kurmuşlar. Emine Demirci Ablamızın eşi 19 yıl önce vefat etmiş… Beraber çalıştırdıkları işyeri ona kalmış…. Çocuklarına bakabilmek için ayakta kalmış ve çalışmaya devam etmiş Alabalıkları hem yetiştiriyor hem restorantta satışını yaparak geçimini sağlıyor….
Çok güzel ve nezih bir ortamda alabalık yiyebiliyorsunuz.
Ürettiği balıkları hem tesisinde yer alan restoranındaki müşterilerine, hem de evinde kendi pişirmek isteyenler için piyasaya sürerek gelir elde etmenin mutluluğunu yaşıyor….
Emine Demirci, :
“İlçeme, ve bölgeme faydalı olacağım diye yola çıktım. Burası en ücra nokta ve burada faydalı, başarılı olacağıma inanıyorum. Teşvik ve kredi istemiyorum. Sadece bazı kurumların alması gereken balığı benden almasını istiyorum…
O zaman burası büyür ve bölgeye hizmet eder.”
Tesise dışarıdan gelen müşteriler ise, lezzeti ile bilinen alabalığı tatmak ve buranın meşhur salatası için tesise geldiklerini ancak uzun yol katetmelerine rağmen buna değdiğini ifade ettiler… ‘dşye devam ediyordu yazı..
Hemen o yıl, Niksar’a yol düşürdüğüm de
Uğradım Emine bacının alabalık yerine..
Gerçekten nefisti… ,sadece alabalık değil, onun yiğit yüreği ve elceğiziyle yaptığı salatası, tatlı dili kaldı belleğimizde…
Hani derler ya Anadolu kadını, işte tam da Emine bacı oydu.
Hoş kalın hoşçakalın
Sağlıkla kalın
Hüseyin Taşkın
04 mayıs 2021/ Özgür İfade ®️ | İstanbul’un Siyasi Gazetesi