Filistin-İsrail Sorunu: Tarihsel Bir Dram ve İnsanlık Krizi
Filistin-İsrail sorunu, onlarca yıldır süregelen ve hem bölgeyi hem de uluslararası toplumu derinden etkileyen, karmaşık ve çok boyutlu bir krizdir. 7 Ekim 2023'ten bu yana yaşananlar, bu trajedinin en kanlı ve acı verici dönemlerinden birine işaret ederken, Gazze'deki insani krizin boyutları giderek artmaktadır. Prof. Dr. Halil Çivi bu makalesinde, halk olarak sorunu ne kadar anladığımızı sorgularken, Filistin halkının yaşadığı dramı tarihsel, siyasi, hukuki ve sosyolojik boyutlarıyla ele almaktadır.
HALK OLARAK FİLİSTİN-İSRAİL SORUNUNU NE KADAR BİLİYORUZ? ÇEŞİTLİ BOYUTLARI İLE BU DRAMATİK İNSANLIK SORUNUNU DOĞUŞUNDAN GÜNÜMÜZE NASIL ANLAMAK GEREKİR?
7 Ekim 2023 tarihinden, Hamas'ın İsrail'e roketli saldırı başlatmasından günümüze, Gazze' deki İsrail mezaliminden yaşamını yitiren Filistinlilerin sayısı 64.000 i geçmiş durumda. Yaşamını yitiren Filistinlilerin yaklaşık %60 kadarı kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşuyor. Sadece çocuk yaşta öldürülenler bile 20.000 de fazla. Aşırı sağcı Netenyahu iktidarı, ABD destekli olarak, Gazze'yi harabeye çevirmiş, Filistin halkını da aç, susuz ve çaresiz bırakarak, ya ölümü seçmeye, ya da zorla göç ettirerek çöllere sürmeye devam ediyor.
Çünkü, her zaman olduğu gibi, ABD'nin de desteğini alarak Gazze'yi işgal ve ilhak etmenin peşinde.
22 Eylül 2025 tarihinde, 193 üyeli Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplandı. Filistin'i bağımsız siyasi bir devlet olarak tanıyan ülkelerin sayısı 147 oldu. Genel kurulda İsrail'i kınayan dramatik konuşmalar yapıldı. Fakat ABD destek ve güdümündeki İsrail yönetimi yine bildiğini okumaya devam edecek...
1970'lı yıllarda, Fransa'da Nantes Üniversitesinde akademik çalışmalar yapıyordum. Adını unuttuğum bir sosyolog " Dünyada, hak etmedikleri halde aşırı şımartılmış üç ırk vardır. Bunların biri Yunan halkı, biri Ermeniler ve en şımartılmışı da Yahudilerdir." demişti. Hitler mezalimi hariç, İsrail-Filistin arasındaki tarihsel ilişkilere bakınca, bu ülkenin Batılı uygar(!) devletlerce nasıl korunduğu, desteklendiği ve saldırgan hale getirildiği de apaçık ortadadır.
A- İsrail Devleti Nasıl Kuruldu.
1948 Yılına kadar dünyada İsrail diye bir devlet yoktu. Yahudi toplumu bir çok ülkede dağınık olarak yaşıyordu.
1917 Yılında, I.Dünya Savaşı'nın bitme aşamasında, Filistin toprakları Osmanlı Devleti'nden İngiltere'nin eline geçmişti.
O dönemin İngiliz Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour, Yahudi halkının yurtlandırılması ve siyasi bir devlet kurabilmesi için bir deklerasyon (bildirge) yayınladı. Bu niyetini de o dönemin zengin ve nüfuzlu Yahudi liderlerinden İngiliz yurttaşı olan Lord Rothschil'e gönderdiği bir mektupla bildirdi.
Balfour'un bu Bu bildirgesi Dünya tarihinde " BALFOUR DEKLERASYONU" olarak isimlendirildi. Böylece de İsrail Devleti'nin psikolojik- siyasal tohumları atılmış oldu.
1948 Yılına gelindiğinde, Yahudilere yapılan Hitler soykırımın da yarattığı psikolojik ve vicdani atmosfer içinde, B. Milletler Genel Kurulunda, emperyalist Batı'nın korumasında Siyasi bağımsızlığı ve toprağı olan İsrail Devleti resmen kurulmuş oldu. Acaba ne pahasına?
Balfour Bilgirdesi, İsrail Devleti kurulunca, o topraklarda yaşayan ve o toprakların gerçek sahibi olan Hristiyan ve Müslüman halkların medeni ve dini haklarının korunmasını da içeriyordu. Fakat bildirgenin bu kısmına fazla önem verilmedi. Küresel egemenlerce hep görmezden gelindi.
B- Israil-Filistin Halklarının 1948 Yılından Günümüze, Tarihsel İlişkileri Nasıl Oldu?
1- 1948- 1967 NAKBA Dönemi.
Bu dönem, Filistin halkının Zorla göç ettirilme, anayurtlarından sürülme ve İsrail Devletini yurtlandırma ve sınırlarını genişletme dönemidir. Bu dönemde 750.000 Filistinli zorla göç ettirilmiş, mülkleri, toprakları ellerinden alınmış ve devletsizleştirilmiştir. Filistin halkı göçmen- mülteci konumuna sürüklenmiştir.
2- 1967- 1987 Arap- İsrail Savaşı.
Bu savaşta Filistinliler, Araplar, özellikle de Mısır Devleti büyük bir yenilgi almıştır. Batı Şeria, Gazze, Kudüs ve Golan Tepeleri İsrail'in denetimine geçmiştir. B.Milletler Güvenlik Konseyi toplanmış ve aldığı 242 Sayılı kararla İsrail'in işgal ettiği topraklardan geri çekilmesini istemiştir. Fakat bu karardan sonra bile, geri çekilmek bir yana, İsrail yeni işgal hazırlıklarına ve yeni İşgallere devam edegelmiştir.
3- 1987-2000. İntifanda'ların Başlaması ya da Uyanış Dönemi.
Arap dilinde " intifada" isyan, direniş, ayaklanma demektir. Bu dönemde, Filistin halkının bilinçlenmesi; kadın, çocuk, yaşlı, genç olarak İsrail'e karşı direnme, en azından her gördüğü yerde İsrail askerlerini taşlama...gibi direniş örnekleri görülmüştür. Devrin Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yaser Arafat, İsrail askerlerine taş atan çocuklara " Onlar benim apoletsiz generallerim" demiştir.
Bu dönemde, İsrail- Filistin sorunlarını çözmek amacıyla, 1993 Yılında Oslo Anlaşması İmzalanmıştır. Bu anlaşmaya göre İsrail ve Filistin yönetimleri karşılıklı olarak birbirlerini tanıyacaklardı. Fakat, tüm diplomatik çabalara karşın, mülteciler, sınırlar, Kudüs'ün yönetimi ve yerleşim yerleri konusunda anlaşma sağlanamamıştır.
4- 2000-20020 Yılları, İkinci İntifada Dönemi.
Bu dönemde Filistin Halkı arasında ikilik çıkmıştır.
Filistin Kurtuluş Örgütü' ne rakip olarak HAMAS kurulmuş ve hatta iktidar olmuştur. Hamasın iktidar olması intifada olayının yeniden başlatılmasına neden olmuştur. 2020 Yılında, başta Körfez ülkeleri olmak üzere, "İbrahim Anlaşması" ile, İsrail’i tanıma yoluna gitmişlerdir. 2023 Yılına gelindiğinde Arap halkı parçalanmıştır. Filistin halkı, Orta Doğu'da meydana gelen yeni siyasi gelişmelere bağlı olarak, Suriye ve İran gibi iki destekçisini de kaybederek yalnızlaşmıştır.
5- 2023' te Ne Oldu?
7 Ekim 2023'te Hamas, İsrail'e karşı roketler ve füzelerle büyük bir saldırı başlattı. Fakat işler Hamas'ın tasarladığı gibi gitmedi. İsrail, ABD'nin diplomatik, askeri ve teknik desteğini alarak. İran'ı devre dışı bıraktı. Suriye'deki Hafız Esat rejimi yıkıldı. İsrail, ABD'nin askeri, diplomatik, ekonomik siyasi, stratejik yardımları ile, siyasi, teknik ve askeri bir güç kazandı. Şimdi ise en acımasız ve insanlık dışı yaptırımlarla Gazze halkını açlığa, susuzluğa, barınaksızlığa ve sağlık hizmetlerinden yoksunluğa mahkum ederek, Gazze'yi Filistinlilerden temizlemeye çalışıyor.
C- Acaba İsrail ve Filistin Halkları Tek Devlet Şemsiyesinde Birlikte Yaşayabilirler mi?
Bu soruya yanıtım kesinlikle hayırdır.
Çünkü:
*Dinsel boyut olarak; Filistinliler çoğunlukla Müslüman, İsrail halkı ise Musevi’dir. Her iki halkın dinleri ve tarihsel kültür kodları farklıdır. Kudüs Kenti her ikisi için de vazgeçilemez niteliktedir.
*Sosyolojik açıdan; Filistin halkının anayurtlarından zorla kovulmuş olmarı, mülteciliğin, korumasızlığın, açlığın, susuzluğun ve savaşların yarattığı büyük sosyal ve psikolojik travmalar halkın belleğinde keskin bir sosyal kimlik kemikleşmelerine neden olmuştur.
*Siyasi olarak, İsrail’de, B. Netenyahu ve benzeri aşırı sağcı iktidarlar, ABD desteğinin verdiği özgüven ve şımarıklıkla "Vadedilmiş Topraklar" ütopyasının peşine takılmışlardır.
*Hukuki boyut olarak; uluslar üstü ve uluslararası hukuk normları yaptırımsız kaldığı için işe yaramıyor. B. Milletler Kararları, Cenevre Sözleşmesi ve Evrensel İnsan Hakları bildirisindeki normlara uyulmuyor.
* Ekonomik boyut olarak, Gazze ve Filistin halkı sürekli bir ambargo altında yaşıyor. Meskenleri büyük oranda yıkılmış, özellikle de Gazze'de, altyapı, eğitim, sağlık, yerel ve merkezi yönetim hizmetleri çökmüş durumda. Gıda ve su sorunu had safhada. Yardımların Gazze halkına ulaşması engelleniyor ya da kısıtlanıyor.
* Stratejik ve Psikolojik olarak İsrail açık ara üstün bir durumda. ABD'nin her alandaki koşulsuz desteğini hissediyor. Filistin halkının ABD ile baş edebilecek güçlü, stratejik bir, müttefiki, dostu yok.
ÖYLEYSE ÇÖZÜM NE:
Çözüm, iki ayrı toplum için iki siyasi bağımsız devletin kurulmasıdır. Ancak bağımsız Filistin Devleti'ni yaşatabilmek için bölgesel ve küresel ölçekte güçlü devlet yada devletlerin garantör olmalarına gerek vardır. İsrail'in ne kadar kendini koruma ve yaşama hakkı varsa Filistin Devleti ve halkının da en az o kadar bağımsız ve özgür yaşama hakkı vardır.
Not. Son günlerde, özellikle çoğu Avrupa devletlerinin, Filistin Devleti'nin bağımsızlığını tanımaları ve İsrail'e karşı olmaları çok olumlu bir gelişmedir. ABD'nin Adalet, hukuk ve vicdandan yoksun olarak İsrail'e bu sınırsız ve koşulsuz desteği, bu gün olmasa bile, gelecekte, sadece Orta Doğu ülkeleri için değil Avrupa Birliği ülkeleri için de bir ekonomik, siyasi hatta askeri tehdide dönüşebilir. Akıllı ve vicdanlı liderlerin elindeki güç adalet ve barışa, ırkçı, hukuk tanımaz ve vicdansız liderlerin elindeki güç ise çok kolayca zulme ve savaşa dönüşebilir.