Hukukun Silaha Dönüşümü: Hibrit Demokrasiler!

Çağdaş devlet yapılarında hukuk ve yargı, sadece düzeni sağlayan teknik mekanizmalar olmanın ötesinde, toplumsal güvenin, adaletin ve siyasi meşruiyetin temel taşları olarak hayati bir rol üstlenir. Ancak tarihsel tecrübeler, bu asli görevlerin siyasi iktidarlar tarafından kasıtlı olarak saptırılabileceğini göstermiştir. Özellikle günümüzün yaygın yönetim biçimlerinden olan hibrit demokrasilerde, biçimsel olarak anayasal düzen ve seçimler mevcut olsa da, hukukun üstünlüğü, bağımsız yargı ve güçler ayrılığı gibi temel prensipler aşınmaktadır.

Prof. Dr. Halil Çivi bu makalesinde bu araçsallaşmanın yöntemlerini, siyasi iktidarların güdülerini, bireysel ve toplumsal yıkıcı sonuçlarını ve nihayetinde bu yozlaşmaya karşı atılması gereken hayati adımları derinlemesine analiz etmektedir.

 



SİYASİ İKTIDARLARIN HUKUKLA DANSI: HİBRİT DEMOKRASİLERDE HUKUKUN SİLAHA DÖNÜNÜŞMESİ ÜZERİNE KISA NOTLAR.

Çağdaş toplumlarda, hukuk ve yargı, yalnızca düzen ve disiplin   üreten teknik alanlar değildir. Bunlara ek olarak, toplumdaki güven ve adaletin sağlamlaştırılması, siyasi meşruiyetin inşası ve sürdürülebilmesi...gibi görevler de yüklenir. Siyasi meşruiyetin kalıcılığı ve toplumsal huzur ve barışın devamı için en temel görevlerden birini hukuk ve yargı düzeni üstlenir.

 Ancak tarihsel olarak defalarca gözlenmiştır ki;  ülkelerdeki hukuk ve yargı düzeni, bazı siyasi iktidarlar ve güçlerce asli görevlerinden saptırılabilir. Kendi siyasi rakiplerini tasfiye etmek için kötüye kullanılabilir. Siyasi iktidarlar, iktidar olmaları nedeniyle, ellerindeki hukuk gücünü bir çesit hukuk silahına dönüştürerek mevcut ya da gelecekteki siyasi rakiplerini siyasetten silme aracına dönüştürebilirler.  Çağımızdaki yaygın hibrit demokrasilerde hukukun ve yargının kötüye kullanılması oldukça yaygındır.

Hibrit demokrasilerde de cari bir anayasal düzen vardır. Biçimsel olarak, seçimler de mevcuttur. Fakat bu rejimlerde siyasi iktidarların yürürlükteki anayasalar ile olan bağları gevşektir. Biçimsel olarak, seçimler de yapılır. Fakat seçme ve seçilme konusunda iktidarlar ile muhalifleri arasında fırsat eşitliği tam değildir. Seçimler, çoğu kez seçim hilelerine açıktır. Hukukun üstünlüğü, bağımsız yargı, güçler ayrılığı, özgür medya, temel insan haklarına saygı... yetersizdir. Uluslararası hukuk normları fazla önem taşımaz...

Hibrit demokrasiler ve otoriter ülkelerde, siyasi iktidarların yargı ile ilişkileri üç şekilde ortaya çıkar.

* Hukukun üstünlüğü düzeni:  İngilizcesi " Rule of law", Francızcası " Ètat de droit" dır. Böyle bir düzende siyasi iktidarlar hukuk çemberinin dışına çıkmaz. Siyasi iktidarların tüm faaliyetleri hukuk kuralları içinde kalır. Normal olan budur.

* Hukukun araçsallaştığı düzen: İngilizcesi " Rule by law", Fransızcası, " Gouvernemen par la droit ya da " Domination par la droit" dır. Hukuk normlarını, devletin, toplumun, bireylerin  ihtiyaçları için değil; siyasi iktidarların iktidarlarını sürdürebilme arzularına göre düzenlemektir.

Böyle yapılınca da, hukuk siyasi iktidarları sınırlamaz; tersine, siyasi iktidarlar kendi ihtiyaçlarına göre bir hukuk sınırı çizer.

* Hukukun bir saldırı silahına dönüştüğü düzen : İngilizcesi " Lawfare", Fransızcası " İnstrumantalisation  du droit" dır. Ayrıca bazı Fransız aydınlar  " lawfare" olarak  bu terimin İngilizcesini aynen kullanırlar.

Ülkedeki hukuk ve yargı düzeni, adalet ve güven üretmekten uzaklaşır. Siyasi iktidarlarca  muhalifleri  karalama, tutuklama, mahkum etme  ve siyasi alanın dışına itme amacına yönelir.

Şimdi, siyasi iktidarların  hukuk ve yargı düzenini etkin(!) bir silaha dönüştürme ve kullanmalarını biraz daha yakından tanımaya çalışalım.

 

 1- Hukukun Silah Olarak Kullanılması.

Hukukun silah olarak kullanılması, öz olarak; hukuk normlarının ve yargı süreçlerinin siyasi iktidarlara  hizmet edecek biçimde yönlendirilmesi, düzenlenmesi ve belirlenen hedeflere göre hukuki(!)  karar üretilmesi demektir.

Böylece hukuk, herkese eşit ve adil uygulanan bir kurallar bütünü olmaktan çıkar. Yargı kurumu hakemlik görevini yapamaz duruma düşer. Suçlarla siyasi muhalefet arasındaki sınır bulanıklaşır. Muhalifler topyekun suçlu konumuna itilir.  Hukuk, siyasi iktidarları sınırlama, hukuk ve anayasa çemberi içinde tutabilme gücünü yitirir.

 

2- Siyasi İktidarlar Niçin Bu Yolu Seçerler.

Genel amaç, siyasi iktidarları eleştiren muhalefet partilerini, gazetecileri, akademisyenleri, meslek odaları temsilcilerini, sivil toplum kuruluşlarını, halkı...Susturmak, etkisizleştirmek ve cezalandırmaktır. Bireyler ve toplum üzerinde baskı ve korkuya dayalı bir caydırıcılık üretmektir. İktidarların, hatalarını, usulsüz ve yolsuzluklarını gizleyebilmektir. Toplumu, yapılanların adil(!) ve hukuki(!) olduğuna inandırarak hukuki meşruiyet devşirmektir.

 

3- Hukuk Nasıl Araçsallaştırılabilir?

Hukukun, iktidarların silahına dönüşmesi sadece mahkeme kararları ile olmaz .Asıl etki sürecin varlığı, yönetim biçimi ve yerleşmesi ile ortaya çıkar. Örneğin muğlak, her türlü yoruma açık yasalar çıkartılır.  Çok geniş suç tanımları yapılır. Caydırıcı olsun diye, belli kişiler için, seçilmiş  soruşturma ve koğuşturma örnekleri sergilenir. Uzun tutukluluk süreleri cezaya dönüştürülür. Yargılama süreleri olabildiğince uzatılır. Yargıdaki atama ve görevlendirmeler liyakata ve kıdeme göre değil, sadakata göre yapılır. Güdümlü medya eliyle yargısız infazlar devreye girer. Para, emlak ve vergisel denetimler yoluyla suç gerekçeleri üretilir. Gizli tanık uygulamaları çoğalır...Tüm bu yöntemlerin ortak özelliği şudur. Görünüşte hak, hukuk, adalet ve yargı düzenine sadık kalındığı izlenimi verilir.  Fakat gerçekte, adalet sistemi  özüyle ve ruhuyla devre dışı kalmış olur.

 

4-Hukuku Araçsallaştırmanın Bireysel Sonuçları?

Siyasi iktidarların hukuku silah olarak kullandığı ülkelerde bireyler: Hak aramaktan vazgeçer, haksızlıkları sineye çekmeye başlarlar.  Adalete ve yargıya olan güvenleri kaybolur. Somut suç ile mahkumiyet arasındaki bağ önemini yitirir. Böyle durumlarda; sadece mağdurlar değil, masum yurtttaşlar da, hak aramaktan vazgeçtikleri için hak kaybı ve büyük zararlar  yaşayabilirler.

 

5-Hukuku Araçsallaştırmanın Toplumsal Sonuçları?

Siyasi iktidarlarca, hukuk ve yargının bir silah olarak kullanılmasının toplumsal sonuçları, bireysel sonuçlarından daha ağırdır.  En başta adalet kurumu olmak üzere, tüm kamu kurumlarına ve kamu görevlilerine olan güven çok zayıflar. Toplumda duygudaşlık ( empati) kaybolur. "Biz ve ötekiler" retoriğine bağlı olarak, etnik, dini, kültürel, ideolojik fay hatları oluşur. Hukuk kurumu ve  siyasi iktidarların anayasal çizgi içinde kalması aşınır. Yargı, hakemlik görevini yitirir. Toplumda, iktidar ile muhalefet arasında karşılıklı sertleşme ve ve radikalleşme eğilimleri artar. Siyasi iktidarların toplum vicdanındaki meşruiyeti hızla aşınır.

 

6- Demokrasi, Ekonomi ve Uluslararası Güvenle İlgili Sonuçları?

Eğer siyasi iktidarlar, hukuku araçsallaştırır ve muhaliflerine karşı bir silaha dönüştürürlerse:

Demokratik düzen aşınmaya ve bozulmaya başlar.

İç ve dış yatırımcıların siyasi iktidarlara olan güvenleri azalır. Ülkeye uzun vadeli yatırım gelmez. Yabancı sermaye kaçabilir. Ülkede içinden yurtdışına doğru yetişmiş insan gücü akımı ve beyin göçü başlar. Ülke uluslararası güvenirliğini kaybedip yalnızlaşabilir.

Kısacası, hukuk ve yargı gücünün silaha dönüştürülmesi, kısa vadede, siyasi iktidarların çıkarlarını koruyor gibi görünse de, orta ve uzun vadede siyasi iktidara da yarar sağlamaz; devletin temellerini sarsmaya başlar.

 

7-  Peki Çözüm Yolları ve Önleyici İlkeler Var mıdır?

Yukarıda açıklanan, siyası iktidarların hukuku kötüye kullanmasından  nasıl geri dönülebilir?

Çözümsüz siyaset olmaz. Demokrasi tükenmedikçe çözümler de tükenmez. Tükenmemelidir.

 Akla gelen ilk radikal çözüm, siyasi muhalif partiler ve siyasi muhaliflerin seçimlerde güç birliği yaparak, demokratik yollarla  siyasi iktidarı görevden uzaklaştırmalarıdır. Daha sonra da: Yargı erkini bağımsızlaştırmak; yargıçların sınav atama ve görevlendirmelerinde liyakattan asla vaz geçmemek.  Şeffaf ve denetlenebilir bir yargı düzeni kurmak. Yargı kararlarını somut ve gerçek hukuk belgelerine dayandırmak. Savunma kurumunu, avukatların konumunu ve yetkilerini güçlendirmek. Düzmece belgelere dayalı suç üretiminden vaz geçmek.  Toplumdaki  evrensel, anayasal hak ve özgürlüklerin kullanımını genişletmek ve  kolaylaştırmak. Angaje, güdümlü medya düzenine son vermek. En önemlisi de, eğitim sistemini bir kaldıraç olarak kullanıp orta ve uzun vadede  bireysel ve toplumsal bilinç düzeyini yükseltmek. Hibrit demokrasilerden kurtul mak. Çoğulcu, özgürlükçü ve evrensel ölçekli bir demokratik siyasi düzen kurmak.

                S O N U Ç

Ülkelerdeki hukuk ve yargı düzeninin siyası iktidarlarca silah olarak kullanılması,  hangi  toplum olursa olsun  o toplumlardaki ADALET DAMARLARINI KESMEK gibidir. Çünkü bireylerin adaleti ancak düzgün ahlakla, siyasi iktidarların ahlakı da yine  iyi işleyen düzgün  bir adalet düzeni ile sağlanır. Devletin ilk ve temel görevinin adaleti sağlamak olduğu asla unutulmamalıdır.

Bireyler, toplum ve devlet için gerçek hukuk siyasi  iktidarların hizmetindeki hukuk değildir. Tam tersine, iktidarların gücünü ve yetkilerini sınırlayan, keyfiliğine  son veren, evrensel hukuk kuralları ve anayasal yetkiler dışına taşırmayan hukuktur. Gerçek yargı da, hak hukuk tanımaz güç ve yetki sahiplerine karşı mazlumları, haklıları, yoksulları ve topyekun halkı koruyan yargıdır. Gerçek hukuk, korku ve baskı değil,  bireylere, topluma  adalet ve güven üreten hukuktur.

Benim kişisel  hayalim ve gelecek için umudum tam da  budur.