MUĞLA'DAN DÜNYAYA BİR İYİLİK DESTANI: EGET VAKFI

Sedat Kaya

Bugün Muğla’da bu vakfın basın toplantısına davetliydim. Öyle şeyler öğrendim ki, “bunca yıl bu iyilik destanından nasıl habersiz yaşamışım” diye kendime kızdım. Vakıf yöneticileri Özlem Uzman ile Naki Bulut’un anlattıkları mitolojik bir destan gibiydi. Yazmaya nereden başlasam bilemiyorum. Birini söylesem diğeri eksik kalacak, çünkü her ayrıntı kendi başına bir destan parçası. 

ZEYTİN DALINDAN BURS DEFTERİNE

Zeytin, Homeros’un dizelerinde ölümsüzlüğün simgesidir. EGET Vakfı’nın altın madalyalı Memecik zeytinyağı, sadece sofraları değil, aynı zamanda öğrencilerin yolunu aydınlatıyor. Her damla, bir burs defterine dönüşüyor. Her şişe, gençlerin geleceğine açılan bir kapı oluyor. Bu da destanın ilk bölümünü yazıyor: Zeytin dalının deftere dönüşmesi.
 

LAVANTA KOKULU BİR MASAL 

Muğla’nın kıyısında açan mor lavantaları düşünün… Arıların dansı, toprağın şükranı, rüzgarın taşıdığı koku. İşte bu lavantalar, EGET’in sosyal girişim modelinin kalbi. Buradan doğan kozmetik ürünler Afrodit’in güzellik simgesini çağrıştırıyor. Muğla artık bir kozmetik markasının ev sahibi. Her şişe lavanta yağı, yalnızca güzelliği değil, bir öğrencinin eğitim hakkını da pazara sunuyor. Destan burada, mor çiçeklerin kokusuyla yazılıyor. 

ADALETİN TERAZİSİ: BUSED

Antik Çag’da Themis, adaletin tanrıçasıdır; gözleri kapalıdır, terazisi şaşmaz. EGET Vakfı’nın bursiyer seçme sistemi BUSED de işte böyle çalışıyor. Djital, şeffaf ve tarafsız. 39 bin 960 gencin başvurduğu bu sistem, 245 öğrenciyi umutla buluşturdu. Kimseye torpil yok, kayırma yok. Sadece emek, azim ve liyakat. Bu da destanın adalet bölümüdür.

FESTİVALLER, ÇOCUKLAR VE UMUT

Her yaz düzenlenen Lavanta Hasat Festivali, adeta bir Dionysos şenliği gibi Muğla’ya neşe katıyor. Ancak burada şarap yok, yerine bilgi, paylaşım ve ekoloji var. Çocukların toprakla tanıştığı atölyeler, geleceğin Demeter’leri ve Apollon’larını yetiştiriyor. Ve destanın en renkli sahneleri, işte bu festivallerde yazılıyor. 

GELECEK DÜŞÜ 

Bugün EGET, sadece geçmişte yaptıklarıyla değil, geleceğe dair kurduğu hayallerle de büyütüyor izini. Muğla’nın toprağına yeniden ekilen ata tohumları, aslında Gaia’nın bereketiyle Demeter’in soframıza yeniden dönüşü gibi.
Good Market listesine girerek de dünyayı iyiliğe ve sürdürülebilirliğe çağıran küresel bir çemberin parçası.  Afrodit’in güzellik bahçesini andıran lavantalar, kozmetik şişelerinde hayat buluyor; her damla bir öğrencinin eğitim hayaline dönüşüyor. 

Ve en önemlisi, ufukta yeni bir düş var. Ekolojik Yaşam Merkezi. Bu merkez, hem toprağa dokunmanın, hem sağlıklı yaşlanmanın, hem de doğayla uyumlu bir yaşamın çağdaş bir ütopyası olacak. Belki bir gün, bu merkezin taş duvarları arasından geçerken, EGET’in Anadolu mitlerinden ilhamla yazdığı modern destanın nefesini hissedeceğiz. 

İNSAN OLMANIN GEREĞİ 

EGET’in kurucusu Safaî Özer, “Adımızı yaşatmak istemedik, insan olmanın gereğini yaptık” demişti. Bu cümle, Anadolu’nun binlerce yıllık iyilik felsefesinin modern bir yankısıdır. Çünkü bu topraklarda iyilik, tanrılara adak değil, insana borçtur.
Bugün EGET, sadece Muğla’nın değil, tüm Türkiye’nin gururu. Eğitimle umudu, ekolojiyle bereketi, sosyal girişimle sürdürülebilirliği harmanlayan bu vakıf, çağdaş bir iyilik destanı yazıyor.
Ve belki de bu destanın sonunda, Prometheus’un çaldığı ateşin yerini, EGET’in gençlerin gözlerinde yaktığı ışık alacak. O ışık, sadece Muğla’yı değil, Anadolu’dan dünyaya yayılan bir iyilik ufkunu aydınlatacak.