Çağdaş Demokrasiye Aykırı Bir Yaklaşım: Etnik ve Dini Kimlikler Üzerinden Devlet Yönetimi

ÖZEL HABER 20.07.2025 - 23:49, Güncelleme: 20.07.2025 - 23:49 21174 kez okundu.
 

Çağdaş Demokrasiye Aykırı Bir Yaklaşım: Etnik ve Dini Kimlikler Üzerinden Devlet Yönetimi

Prof. Dr. Halil Çivi bu makalesinde söz konusu önermenin neden çağdaş demokratik ilkelerle bağdaşmadığına dikkat ekerek, siyaset ve hukuk sosyolojisi perspektifinden ele almaktadır.

Sevgi Tokatlıoğlu DEVLET YÖNETİMİ İÇİN "CUMHURBAŞKANI TÜRK, İKİ YARDIMCISINDAN BİRİ KÜRT BİRİ DE ALEVİ OLSUN" ÖNERMESİ ÜZERİNE SİYASET VE HUKUK SOSYOLOJİSİ AÇISINDANKISA NOTLAR. Hemen konuya girelim; eğer hedeflenen rejim hak, hukuk ve sosyal adalet temelli çağdaş ve demokratik bir siyasi rejim olacaksa; ırk, dil, din, mezhep, tarikat...ve benzeri temeller üzerine siyasi rejim kurmak çağdışıdır. Türkiye, bundan tam 102 yıl önce, dinsel ve etnik temeller üzerine kurulmuş olan Osmanlı siyasi devlet yapısını tasfiye etmiştir.Onun yerine, 29 Ekim 1923 'te, eşit yurttaşlık hakları temelli laik ve demokratik bir rejim olan Türkiye CumhuriyetiDevleti'nikurmuştur. Bu konuda, çağımızsiyasetçilerine,düşen ana görev,Kurtuluş Savaşı verilerek, devrimle kurulandemokratik ve laik Türkiye Cumhuriyet'ini feodal Ortaçağ yönetim modeline geri döndürmek olamaz. Tam tersine, Yüce Önderimiz M. K. Atatürk ve Gazi olan TBMM'nin milli iradeye dayalı olarak kurduğu bu laikCumhuriyeti, çağın evrensel hukukveevrenseldemokratik değerleri ile taçlandırarak yaşatmak olmalıdır. Acaba , özgür akıl, çağdaş bilim ve evrensel insan hakları kazanımlarına dayalı, öznesi insan olan, hak temelli ve hukukun üstünlüğüanlayışı içinde kalarak; dil, din, mezhep, tarikat, cemaat..ve benzeri etnisitelere dayalı olarak çağdaş , demokratik birsiyasi rejim kurmak olası mı? Kanımca ve bilimsel olarak kesinlikle hayır. Peki niçin? Çünkü: 1- Çağdaş demokrasiler ve çağdaş hukuk anlayışı; farklı mikro kimliklerin oluşumuna neden olan ırk, dil, din, mezhep...temelli değil, İNSAN odaklı ve insan temellidir. Irkına, diline, inancına, renginecinsiyetine, ekonomik ve sosyal konumuna ve kimlik aidiyetinebakmadan sadecebireyin kendisini dikkate alır... sadece insan olmak yeter. 2- Çağdaş devlet ,kendi yurttaşları arasında ırk, dil, renk, cinsiyet, din, mezhep...gibi doğarken kazanılmış biyolojik, inançsal ve sosyal kimlikler nedeniyle ayrım yapamaz, yapmamalıdır. Onları eşit yurttaşlar olarak kabullenmek zorundadır. 3- Çağdaş demokrasiler, kimlik farkları, çoğunluk ve azınlık ölçüleri üzerine kurgulanamaz. Temel, evrensel haklar ve özgürlükler üzerine inşa edilir. Çoğunluk değil, çoğulculuk esas alınır. Farklılıklar bir tehdit değil, zenginlik olarak algılanır. 4- Devletle o devleti oluşturan bireyler arasındaki temel hak ve hukuk bağı, her alanda herkes için "eşit yuttaşlık" hakkıdır . Devlet hiç bir dinî ya da etnik kimliğin tarafında ya da karşısında olamaz. Hepsine eşit mesafede durur. Çünkü başka türlüsü, eşit yurttaşlık ilkesine ve evrensel hukuk değerlerine uymaz. 5- Devlet kamu hizmetlerini ve kamu görevlerini etnik ya da dinsel kimlik aidiyetine göre değil, görevlerin ve hizmetlerin zorunlu olarak gerektidiği ihtiyaç ve liyakat esasına göre dağıtır. Bu nedenle devletin mutlaka laiklik ve çoğulculuk üzerine bina edilmesi gerekir. Laiklik ve çoğulculuk olmazsademokrasi, hak, hukuk, adaletve eşitlik sağlanamaz. Eğer devlet kadroları ve devlet hizmetleri, etnik ve dinsel aidiyetlere göre dağıtılırsa: a- Devlet kendi yurttaşlarına karşı tarafsızlığını yitirir. Giderek, sadece belli bir etnik ya da dinsel etnisitenin devleti olmaya yönelir. Desteklenen veresmi etnisitenin dışında kalan kimlikler ya da azınlıklar ise, devlet için bir güvenlik tehdidi olarak algılanmayabaşlanır. b- Karşılıklı olarak; toplumdaki güvensizlik ve ayrıştırmalar doğar. " Biz- ve ötekiler" retoriği dolaşıma girer.Tek, bölünmez ve bir kalmak zorlaşır. Toplumsal barış ve ortak değerler zedelenir. c- Devlet görev ve hizmetlerindeki LİYAKAT sistemi çöker.Bir görev ya da hizmet için EHİL OLMAKdeğil; devletçe desteklenen etnik ya da dinsel bir kimliğe AİT OLMAK, önem kazanır. Liyakatın yerini aidiyet alır. Kamu hizmetlerinin kalitesi ve etkinliği azalır. d- Demokratik, hukuki, ahlakive insani değerler aşınmaya ve yozlaşmaya başlar. Otoriterlik eğilimleri güçlenir. Kimlik ve yandaşlık siyaseti kurumların içini boşaltır. Populism, hamaset, ayrımcılılık yerleşir. e-Ortak, birleştirici ana ULUSALKİMLİK zayıflar. Tersine, biz duygusuyerine, mikro kimlikler boy vermeyebaşlar. Merkezi devleti koruyabilmek zorlaşır. f- İnsanın kendisi de,hak ve hukukun öznesi olmaktan uzaklaşır. Devlet, yurttaşları değil,eğer varsaaitolduklarıetnik kimlikleri özne yapar. Bireyleri değil,etnik kimlik temsilcilerini muhatap almaya başlar. Çok hukukluluk doğar. Böyle bir durum, Ortaçağ' daki feodal, dogmatik ve teokratikdevletmodeline geri dönüş anlamına gelir. Devletçe,İnsanların temel hak ve özgürlüklernesadık kalmak zorlaşır. Son söz: Hiç bir etnik ya da inançsal kimlik üzerine;çağdaş, hukukun üstünlüğüne ve evrenseldemokratik değerlere dayalı birdevlet inşa etmek büyük tutarsızlıklar taşır. Etnik ya da dinsel kimlikler ölçütüne göre devlet kadroları oluşturmak akılcı, bilimsel ve çağdaş değildir. Var olanmevcut sorunları çözemeyeceği gibi durum daha da karmaşık ve istikrarsız bir konuma gelir.  
Prof. Dr. Halil Çivi bu makalesinde söz konusu önermenin neden çağdaş demokratik ilkelerle bağdaşmadığına dikkat ekerek, siyaset ve hukuk sosyolojisi perspektifinden ele almaktadır.

Sevgi Tokatlıoğlu



DEVLET YÖNETİMİ İÇİN "CUMHURBAŞKANI TÜRK, İKİ YARDIMCISINDAN BİRİ KÜRT BİRİ DE ALEVİ OLSUN" ÖNERMESİ ÜZERİNE SİYASET VE HUKUK SOSYOLOJİSİ AÇISINDANKISA NOTLAR.

Hemen konuya girelim; eğer hedeflenen rejim hak, hukuk ve sosyal adalet temelli çağdaş ve demokratik bir siyasi rejim olacaksa; ırk, dil, din, mezhep, tarikat...ve benzeri temeller üzerine siyasi rejim kurmak çağdışıdır. Türkiye, bundan tam 102 yıl önce, dinsel ve etnik temeller üzerine kurulmuş olan Osmanlı siyasi devlet yapısını tasfiye etmiştir.Onun yerine, 29 Ekim 1923 'te, eşit yurttaşlık hakları temelli laik ve demokratik bir rejim olan Türkiye CumhuriyetiDevleti'nikurmuştur.

Bu konuda, çağımızsiyasetçilerine,düşen ana görev,Kurtuluş Savaşı verilerek, devrimle kurulandemokratik ve laik Türkiye Cumhuriyet'ini feodal Ortaçağ yönetim modeline geri döndürmek olamaz. Tam tersine, Yüce Önderimiz M. K. Atatürk ve Gazi olan TBMM'nin milli iradeye dayalı olarak kurduğu bu laikCumhuriyeti, çağın evrensel hukukveevrenseldemokratik değerleri ile taçlandırarak yaşatmak olmalıdır.

Acaba , özgür akıl, çağdaş bilim ve evrensel insan hakları kazanımlarına dayalı, öznesi insan olan, hak temelli ve hukukun üstünlüğüanlayışı içinde kalarak; dil, din, mezhep, tarikat, cemaat..ve benzeri etnisitelere dayalı olarak çağdaş , demokratik birsiyasi rejim kurmak olası mı?

Kanımca ve bilimsel olarak kesinlikle hayır. Peki niçin?

Çünkü:

1- Çağdaş demokrasiler ve çağdaş hukuk anlayışı; farklı mikro kimliklerin oluşumuna neden olan ırk, dil, din, mezhep...temelli değil, İNSAN odaklı ve insan temellidir. Irkına, diline, inancına, renginecinsiyetine, ekonomik ve sosyal konumuna ve kimlik aidiyetinebakmadan sadecebireyin kendisini dikkate alır... sadece insan olmak yeter.

2- Çağdaş devlet ,kendi yurttaşları arasında ırk, dil, renk, cinsiyet, din, mezhep...gibi doğarken kazanılmış biyolojik, inançsal ve sosyal kimlikler nedeniyle ayrım yapamaz, yapmamalıdır. Onları eşit yurttaşlar olarak kabullenmek zorundadır.

3- Çağdaş demokrasiler, kimlik farkları, çoğunluk ve azınlık ölçüleri üzerine kurgulanamaz. Temel, evrensel haklar ve özgürlükler üzerine inşa edilir. Çoğunluk değil, çoğulculuk esas alınır. Farklılıklar bir tehdit değil, zenginlik olarak algılanır.

4- Devletle o devleti oluşturan bireyler arasındaki temel hak ve hukuk bağı, her alanda herkes için "eşit yuttaşlık" hakkıdır . Devlet hiç bir dinî ya da etnik kimliğin tarafında ya da karşısında olamaz. Hepsine eşit mesafede durur. Çünkü başka türlüsü, eşit yurttaşlık ilkesine ve evrensel hukuk değerlerine uymaz.

5- Devlet kamu hizmetlerini ve kamu görevlerini etnik ya da dinsel kimlik aidiyetine göre değil, görevlerin ve hizmetlerin zorunlu olarak gerektidiği ihtiyaç ve liyakat esasına göre dağıtır. Bu nedenle devletin mutlaka laiklik ve çoğulculuk üzerine bina edilmesi gerekir. Laiklik ve çoğulculuk olmazsademokrasi, hak, hukuk, adaletve eşitlik sağlanamaz.

Eğer devlet kadroları ve devlet hizmetleri, etnik ve dinsel aidiyetlere göre dağıtılırsa:

a- Devlet kendi yurttaşlarına karşı tarafsızlığını yitirir. Giderek, sadece belli bir etnik ya da dinsel etnisitenin devleti olmaya yönelir. Desteklenen veresmi etnisitenin dışında kalan kimlikler ya da azınlıklar ise, devlet için bir güvenlik tehdidi olarak algılanmayabaşlanır.

b- Karşılıklı olarak; toplumdaki güvensizlik ve ayrıştırmalar doğar. " Biz- ve ötekiler" retoriği dolaşıma girer.Tek, bölünmez ve bir kalmak zorlaşır. Toplumsal barış ve ortak değerler zedelenir.

c- Devlet görev ve hizmetlerindeki LİYAKAT sistemi çöker.Bir görev ya da hizmet için EHİL OLMAKdeğil; devletçe desteklenen etnik ya da dinsel bir kimliğe AİT OLMAK, önem kazanır. Liyakatın yerini aidiyet alır. Kamu hizmetlerinin kalitesi ve etkinliği azalır.

d- Demokratik, hukuki, ahlakive insani değerler aşınmaya ve yozlaşmaya başlar. Otoriterlik eğilimleri güçlenir. Kimlik ve yandaşlık siyaseti kurumların içini boşaltır. Populism, hamaset, ayrımcılılık yerleşir.

e-Ortak, birleştirici ana ULUSALKİMLİK zayıflar.

Tersine, biz duygusuyerine, mikro kimlikler boy vermeyebaşlar. Merkezi devleti koruyabilmek zorlaşır.

f- İnsanın kendisi de,hak ve hukukun öznesi olmaktan uzaklaşır. Devlet, yurttaşları değil,eğer varsaaitolduklarıetnik kimlikleri özne yapar. Bireyleri değil,etnik kimlik temsilcilerini muhatap almaya başlar. Çok hukukluluk doğar. Böyle bir durum, Ortaçağ' daki feodal, dogmatik ve teokratikdevletmodeline geri dönüş anlamına gelir. Devletçe,İnsanların temel hak ve özgürlüklernesadık kalmak zorlaşır.

Son söz:

Hiç bir etnik ya da inançsal kimlik üzerine;çağdaş, hukukun üstünlüğüne ve evrenseldemokratik değerlere dayalı birdevlet inşa etmek büyük tutarsızlıklar taşır. Etnik ya da dinsel kimlikler ölçütüne göre devlet kadroları oluşturmak akılcı, bilimsel ve çağdaş değildir. Var olanmevcut sorunları çözemeyeceği gibi durum daha da karmaşık ve istikrarsız bir konuma gelir.

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.