ELAZIĞ' DA MADEN GÖÇÜĞÜ
ELAZIĞ' DA MADEN GÖÇÜĞÜ
Bugün Elazığ’ın Palu ilçesinde bir taş daha yerinden oynadı. Ama o taş, bir dağın kalbinden değil; bir annenin yüreğinden koptu. Bir işçi daha toprağın bağrında kaldı. Bir ülke daha, “Geçmiş olsun” diyerek geçip gitmenin eşiğine geldi. Ama biz geçemeyiz artık.
Bugün Elazığ’ın Palu ilçesinde bir taş daha yerinden oynadı. Ama o taş, bir dağın kalbinden değil; bir annenin yüreğinden koptu. Bir işçi daha toprağın bağrında kaldı. Bir ülke daha, “Geçmiş olsun” diyerek geçip gitmenin eşiğine geldi. Ama biz geçemeyiz artık.
Yeşim Tütün
Sabah saatlerinde, Kayaönü köyü yakınlarında bir krom madeninde yaşanan göçük, sadece bir iş kazası değil.
Bu, ihmalin, denetimsizliğin ve alışılmış kaderciliğin bir çığlığıdır.
Yerin yüzlerce metre altında alın teri döken dört işçiden üçü çıkarıldı.
Biri hâlâ orada.
Zamanla yarışan kurtarma ekipleri, umutla tünelleri dinliyor.
Ama biz bu sessizlikte, aslında başka bir şeyi de dinliyoruz:
Vicdanlarımızın yankısını.
Olayın ardından Elazığ İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü (AFAD) ekipleri hızlı bir şekilde olay yerine sevk edildi.
“Kader değil, ihmal” diyemedikçe…
Bu ülkede maden göçüğü bir doğa olayı gibi karşılanıyor artık.
“Yine mi?” sorusu, “Neden?”in önüne geçmiş.
Oysa gerçek şu: Her maden göçüğü, bir dizi ihmaller zincirinin kırılması değil, görmezden gelinmişliğin betonlaşmış sonucudur.
Denetimler yetersiz.
İş güvenliği çoğu zaman sadece tabelalarda.
Ve her acil durumda ilk eksik olan şey, aslında plan değil: insan hayatına verilen değer.
Toprağın Altındaki Hayatlar, Yeryüzündeki Umursamazlık
Göçük altındaki işçi şu an nefes alabiliyor mu bilmiyoruz.
Ama bildiğimiz bir şey var:
Bu ülkede işçiler, sadece maaşla değil, ölümle de çalışıyorlar.
Onların hayatı, çoğu zaman istatistiklerdeki birer sayı.
Ama o sayının ardında çocuklar var, eşler var, yarım kalmış hayatlar var.
Ve biz, bu trajedilere her defasında "son olsun" derken, ertesi gün yeni bir kazaya uyanıyoruz.
Bir Çağrı: Yeraltındaki Emek İçin Yeryüzünde Ses Olalım
Artık sorumlulardan hesap sormadan, denetim mekanizmalarını bağımsızlaştırmadan, iş güvenliğini sadece “prosedür” değil “ahlaki sorumluluk” olarak görmeden bu karanlık değişmeyecek.
Bu köşeden, bir çağrı bırakıyorum:
Madenlerde çalışan her işçi için hayatta kalma hakkını teminat altına alalım.
Denetimleri göstermelik değil, gerçek anlamda caydırıcı yapalım.
“Bu da geçer” diyen değil, “Bir daha asla” diye direnen bir toplum olalım.
Çünkü toprak, altında insan saklıyorsa kutsal değildir artık.
Ve insan, bir kez göçüğe gömüldü mü; sessizlik sadece madende değil, yeryüzünde de yankılanır.
“Toprağın altına gömdüğümüz şey bazen sadece bir beden değil, topluca insanlığımız olur.”
Gözümüz orada, elimiz yüreğimizde.
Bir can daha çıkana kadar hiçbir şey geçmedi sayılır.