Prof. Dr. Halil Çivi Yazdı: "Terörsüz ve Demokratik Türkiye" Vizyonu
Prof. Dr. Halil Çivi Yazdı: "Terörsüz ve Demokratik Türkiye" Vizyonu
Prof. Dr. Halil Çivi "terörsüz ve demokratik Türkiye" hedefine ulaşmak için evrensel insan hakları, din ve vicdan özgürlüğü ile çağdaş Batı demokrasilerinin temel ilkeleri üzerine önemli anımsatmalar sunmayı amaçlayan bir yazı kaleme aldı.
Prof. Dr. Halil Çivi "terörsüz ve demokratik Türkiye" hedefine ulaşmak için evrensel insan hakları, din ve vicdan özgürlüğü ile çağdaş Batı demokrasilerinin temel ilkeleri üzerine önemli anımsatmalar sunmayı amaçlayan bir yazı kaleme aldı.
Sevgi Tokatlıoğlu
Yaşadığımız bu kritik süreçte bir yol haritası niteliği de taşıyan bu metin sağlıklı, adil ve sürdürülebilir bir barışın, hak, hukuk ve adalet temelinde yükselmesi, gelecekteki çatışma tohumlarını yok etmesi ve mevcut sorunları gelecek kuşaklara ertelememesi gibi hayati önem taşıyan konulara da dikkat çekiyor:
Prof. Dr. Halil Çivi
PKK SİLAHLI TERÖR ÖGÜTÜNÜN SİLAH BIRAKMA VAADİ VE ; EVRENSEL İNSAN HAKLARINA, DİN VE VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜNE VEÇAĞDAŞ BATI DEMOKRASİLERİNE UYGUN BİR SİYASİ BARIŞINTEMEL İLKELERİ ÜZERİNE BAZI ÖNEMLİ ANIMSATMALAR.
40 Yılı aşkın silahlı bir mücadeleden sonra, PKK terör örgütü silah bırakma sözü verdi.Bağımsız bir Kürt devleti kurma fikrinden vazgeçildi(!). Çoğulcu ve demokratik bir siyaset zemini hedeflendi. Belli koşullarda, Kürtlerin, Türk toplumuna entegrasyonu hedeflendi. Sembolik silah bırakmave yakma gösterisi yapıldı. Kalıcı bir toplumsalbarış için " Terörsüz Türkiye"söylemleridillendirilmeye başlandı. Acaba bu söyleme demokrasi de eklense , " terörsüz ve demokratik Türkiye " denilse daha iyi olmaz mı?
Siyasi iktidar ve muhalefet partilerininçoğusilah bırakma ve barış sürecini hızlandırma konusunda ortak fikir birliği yapmaya başladılar.Kalıcı veortak bir barışzemininiaraştırmak ve oluşturmak içinde TBMM'inde,oldukça geniş katılımlı ortak bir KOMİSYON kurulmasına karar verildi. Şimdi bu komisyonun hazırlıkları sürüyor.
Önce şu hususu önemle belirtmek isterim ki, sağlıklı, adil ve sürdürülebilir bir barış inşa etmek, savaşa karar vermekten çok daha zordur. Eğerbarış çalışmaları yapılırken, hak, hukuk, adalet ve samimiyet yaklaşımı yerine güç üstünlüğüne ve zoradayalı adaletsiz bir barış anlaşması dikte edilirse , oanlaşma gelecekteki çatışma ve savaş tohumlarını da içinde taşır. Böylece mevcut sorunlar geleceğe ertelenmişve gelecek kuşakların güvenliği de tehlikeye girmiş olur.
Önemle belirtilmesi gereken temel konulardan biri de şudur. Eğer konuetnisite, dil, din, mezhep...ve benzeri Ortaçağ vari kimlik mücadelesi zemininde tartışılırsa, mevcut sorunlar çözülemediği gibi daha da katılaşıp kemikleşebilir. Bu nedenle konunun bir pazarlık zemininden uzaklaştırılıp, gözbebeğimiz gibi bakmamız gereken Cumhuriyetimizin, ulus devlet yapısını bozmadan, O'nu her alanda, çağın gereklerine uygun olarak DEMOKRATİKLEŞTİRMEKgerekir. Bu nedenle demokratikleşmek, demokrasiyi tüm kurum ve kuralları ile inşa etmek, terörsüz Türkiye ve kalıcı barışın ön koşulu olmalıdır. Çoğulculuğu, eşit yurttaşlık hak ve özgülüklerine sahip olarak,farklılıklarla birlikte barış içinde yaşamayı; yani evrensel demokrasi ilkelerini, anayasal güvence altında,siyasi yaşama aktarmak gerekir.
-Acabademokrasilerin, eğer olmazsa olmazı olanevrensel temel demokratik ilkeler Nelerdir? Yine bu evrensel kazanımlarbu temel yol gösterici ilkeler olmasaydı neler olabilirdi? Şimdi mevcut evrenseldemokratik ilkeleri iki boyutlu olarak açıklamaya çalışalım.
1_ Evrensel İnsan Haklarının ve İnsan OnurununDokunulmazlığı.
Irk, renk, cinsiyet ,dil, din, mezhep , ideoloji, inanç,siyasi tercih farkı olmaksızın her insanın doğuştan gelen temel hakları vardır. Bu haklara sahip olmak için hiç bir koşul aranmaz. Sadece insan olmak yeter.
Eğer bu haklar ihlal edilirse:
-Ayrımcılık ve dışlanma kurumlaşır.
-İnsan yaşamı veöz varlığı ucuzlar.
- Cebir, şiddet ve linç kültürü gelişir.
- Toplumdaki " biz ve öteki" farkı derinleşir.
- Faşizm, ırkçılık, dinsel ayrımcılık boy verir.
Kısacası, insan, ırkından, dilinden, dininden, mezhebinden, cinsiyetinden, toplumsal aidiyetinden ya da ekonomik, biyolojik ve sosyal konumundan dolayı değil, SIRF İNSAN OLDUĞU İÇİN değerlidir ve eşit haklara sahiptir.
2- Hukukun Üstünlüğü ve Yargı Bağımsızlığı.
Evrenselhukuk teorisine göre, hiç bir kişi, aile, soy, grup, iktidar...hukukun üstünde değildir. Adalet bağımsız yargı organları tarafından, istisnasız herkese eşit olarak uygulanır. Yargı kurumu, yargılama düzeni ve yargıçlar, a- siyasi vesayetten, b- ideolojiden, c- dinsel vesayetten, e- çıkar ve güç odaklarındanmutlaka bağımsız olmalıdır.
Yargıbağımsız olmazsa ne olur:
- Güçlü olan haklı olur.
- Adalet değil çıkar üstünlüğü doğar.
- Siyaset, iktidar yargıyı araçsallaştırır.
- Toplumun adalete, devlete güveni azalır.
- Hukuk devletinin yerini polis devleti alır.
- Yoksullar, mazlumlar, güçsüzler hep kaybeder.
3- Temel Hak ve Özgürlüklerin Güven Altına Alınması.
Bir toplumdakidüşünce, ifade, inanç, örgütlenme, basın, toplantı ve gösteri...hak ve özgürlükleri mutlaka anayasal ve yasal güvence altında olmalıdır. Hiç bir insan, düşüncesi, inancı, yaşam tarzı ve siyasi tutumu... nedeniyle kınanamaz ve cezalandırılamaz.
Eğer bu ve benzerihak ve özgürlükler olmazsa:
- Korku kültürü ve korku toplumu oluşur.
- İnsanlar düşünce ve söylemlerine otosansür uygulamaya başlar.
- Başta üniversiteler ve akademisyenler olmak üzere, ülke aydınlarıbilgi, görüş vedüşünce açıklamaktan vazgeçerler.
-Medya, basın sansürlenir, gerçekler yazılamaz.
- Bilim, sanat ve düşünce üretimi durur.
- Baskıcı siyasi rejimler güçlenir.
- Toplumsal gelişme tersine döner.
4-Eşit Yuttaşlık İlkesi.
Çoğulcu, hukukun üstünlüğüne dayalı ve demokratik bir toplumda; etnisite, din, mezhep, statü, cinsiyet...ayrımına bakılmaksızın; devlet istisnasız olarak tüm yurttaşlarına eşit mesafede durmalıdır. Hiç bir yurttaş, dili,dini, mezhebi, etnik kökeni, cinsiyeti...nedeniyle ayrıma tabi tutulamaz.Herkes, haklar, görevler ve özgürlüklerin kullanımında eşit olmalıdır.
Eğer eşit yurttaşlık hakları ihlal edilirse:
- Etnik, dini, siyasi, ideolojik ...nedenlere bağlı olarak, KİMLİK temelli ayrımcılık artar.
- Her türlü azınlıklar dışlanır, ötekileştirilir ve ayrmcılık yaygınlaşır.
- İç barış bozulur. Toplum kutuplaşmaya başlar.
- Toplumsal barış ve birlik dokuları çözülür.
5. Laiklik ve İnanç Özgürlüğü.
Laik bir toplumda, devlet hiç bir inancı dayatmamalı, hiç bir inancın yanında ya karşısında olmamalıdır. Ayrıca, siyasi, idari ve hukuki olarak bütün inançlar devletin dışında tutulmalıdır.
Laiklik ilkesi, a- devlet, b- inançlılar,c - inançsızlar için ...tam bir sigorta görevi görmelidir. Çünkü laiklik olmadan toplumsal coğulculuğu ve toplumsal barışı koruyabilme olanağı yoktur. Laiklik olmadan çağdaştoplum olabilme şansı yoktur.
Peki laiklik olmazsa ne olur:
-Dinler, mezhepler... siyaset aracına dönüşür. Dinsel inanç ve duyguların , siyasi, ekonomik ve sosyal çıkarlar elde etmek amacıylaĶÖTÜYE kullanılması artar.
-Dincilik, mezhepçilik yaygınlaşır. Dinler ve mezhepler ekseninde toplumsal fay hatları oluşur. Toplum bölünür.
- Azınlıkta kalaninançlar baskı altında kalır
- İnançsızlar ötekileştirilip düşmanlaştırılır..
- Din ve vicdan özgürlüğü yok olur.
6- Demokrasi ve Katılımcılık.
Demokrasileri sadece seçimden seçime sandığa gidip oy vermekten ibaret saymak çok hatalı ve eksik bir görüştür.Bireyler yalnızcaseçimden seçime oy veren insanlar değil, bilinçli ve aktif yurttaşolmak zorundadır. Gerçek demokrasilerde, halk, aktif olarak, siyasi iktidarı doğrudan ve dolaylı olarak denetler. Muhalefet partileri, özgür basın, sivil toplum kuruluşları, meslek odaları, barolar ve sendikalar siyasi iktidarın her türlü faaliyetini denetleyebilmelidir.Basın ve hukuki denetim organları özgürce görev yapabilmelidir.
Eğer denetleme yoksa ne olur:
- Buyurgan, otoriter ve totaliter yönelimler artar.
- Yolsuzluklar, kayırmacılıklar çoğalır.
- Toplum pasifleştikçe hak ve hukuka aykırı keyfilikler doğar.
- Halk otoriter ve keyfi yönetime karşı sadece"seyirci seçmen" konumuna düşer.
7- Şeffaflık ve Hesap Verilebilirlik.
Meşru iktidar ve kamu yönetimi teorisine göre, kamu gücünü, kamu malını ve kamu parasını ...kullanan herkes mutlaka kamuya, yani halka ve halk adınayetkilidenetleme kurumlarına hesap vermek zorundadır.
İhaleleratamalar, görevden uzaklaştırmalar, özelleştirmeler, kamulaştırmalar ve kamu adına yapılan tümişler ve harcamalar için mutlaka hesap verilmesi gerekir. Toplum adına denetleme yapabilme konusundaözgür basının varlığı önemli bir güvence konumundadır.
Eğer şeffaflık ve hesap verilebilirlik yoksa:
- Rüşvet, yolsuzluk, kayırmacılık, yandaşlık, kuralsızlık ve yasadışılıklar artar.
- Hak ihlalleri çoğalır.
- Halkın devlete güveni azalır.
- Kamu Kaynakları israf edilir.
-Yoksulluk yaygınlaşır.
8- Sosyal Adalet ve Fırsat Eşitliği.
Her toplumda, önemli bir kaldıraç görevi üstlenmiş olanbeslenme, barınma, sağlık, eğitim, adalet ...gibi temel yaşamsal hizmetlererişilebilir ve mutlaka finanse edilebilir olmalıdır. Etnik aidiyet,din,mezhep,cinsiyet,doğum yeri, siyasi-ideolojik tercih ya da yaşam biçimi nedeniylehiç kimseye ayrımcılık yapılmamalıdır. Devlet, fırsat eşitliği açısından yeterli olmayan görece yoksul ve avantajsız toplum kümelerinepozitif ayrımcılık yapmalıdır.
Eğertoplumdaki sosyal adaletsizlikler ve fırsat eşitsizlikleri büyükse:
- Yoksulluk ve yoksunluklar kurumlaşır, kuşaktan kuşağa aktarılarak kader olur.
- Toplumda, zenginlerle yoksullar arasındaki tabakalaşma kemikleşir. Orta sınıf yok olur.
- Umutsuzlar çoğalır, kötümserlikler artar.
- Toplumsal gerilimler yükselir.
- Toplumsal birlik bütünlüğü korumak zorlaşır.
- 9- Barışçıl ve ÇoğulcuBir Toplum İnşa Etmek.
Dünyadaki çağdaş hiç bir toplum homojen, tek tip,saf ve tek renk değildir. Çoğulculuk demek, sizden farklıırk, dil, renk, din, mezhep, cinsiyet, siyasi düşünce, yaşam tarzı, töre ve geleneklere sahip olanlarla bir arada yaşamayı başarabilmek demektir. Bunu başarmak için de mutlaka çoğulcu ve özgürlükçü bir demokratik zihniyet inşasına gerek vardır. Farklılıkları bir tehlike olarak algılayıp ötekileştirme ve düşmanlaştırma yerine, farklılıkları bir zenginlik olarak algılamak, onları tam olarak her alandaeşit yurttaş olarak kabullenmek gerekir. Kimlik düşmanlığı yerine farklı kimliklere hak ve adaleteşitliği tanımak lazımdır.
Kısacası, tekçi ( monist) bir toplumsal yapıdan çoğulcu ( plüralist) bir toplumsal yapıya terfi etmek gerekir. Ayrıca,Osmanlı toplumsal yapısının daçok etnili, çok dilli, çok dinli, çok mezhepli... ve çok kültürlü bir yapıda olduğunu ve Türkiye Cumhuriyeti'ninaynı tarihsel mirası sahiplendiğinihiç unutmamak gerekir.
Eğer barışçı ve çoğulcu bir yapıdan vazgeçilirse:
- Kimlik siyaseti ve kimlik çatışmaları toplumu zehirler. Kimlikleri ayrıştırmak yerine onlara eşit hak ve özgürlükler tanımak daha akılcı ve daha adildir.
-Toplumunhukuk, adalet, barış, kardeşlik, birlik,eşit yurttaşlıkdokusunu bozar. İnsanları ayrıştırır ve düşmanlaştırır.
- Toplumun özgüven duygusu zedelenir.
- Toplumda, ayrışma, kutuplaşma, anarşi ve şiddet olaylarının doğmasını körükler
10- Eğitimde Evrensellik ve Eleştirel Düşünce.
Bir toplumdaki eĝitim sistemi, aklın ve bilimin verilerini doğru ve etkin kullanarakbireylerde araştırma, sorgulama,özgüven kazanma,özeleştiri yapma ve diğer bireylere karşı duygudaş olabilme ( empati kurabilme)yetisinin gelişmesine katkı sağlamalıdır. Bilim, sanat, felsefe, insan haklarına saygı, geliştirmelidir. Çünkü eleştirel düşünceye sahipözgür vicdan sahibibireyler olmadan özgür toplum olmaz. Çağcıl ve özgürleştiren bir eğitimin temelinde de, dogmatik veeleştirilemez girdiler değil, analitikve özgür düşünme yeteneği sağlayan akılcı ve bilimsel girdiler vardır.
Eğer EğitimdeEleştirelve Evrensek Düşünme Kaybolursa:
- Bilimsel, teknik ve ekonomik gelişmeler durur.
- Bilimsek, sosyal ve kültürel cehalet artar.
- Sorgulayaman,doğru sorgulamayı bilemeyen bir toplumsal yapı oluşur.
-Kamu oyu, popülist, hamasi ve duygusal söylemlerle ve aklı değil, duyguları coşturanpropagandalarlagerçek dışı algıları benimsemeye açık durumlara gelir.
- Sorgulamayan, biat edenve kendince rahat(!) eden bir insan tipolojisi gelişir.
11- Kadın Erkek Eşitliği ve Cinsiyet Adaleti.
Her toplumun yarısı kadındır. Kadınlara hak, hukuk ve adalet tanımamak, toplumun yarısınakarşı haksız davranmak için saldırıya geçmek demektir. Kadınlara karşı negatif cinsiyet ayrımcılığı yaparak,onlarıeğitim, sağlık, miras, mülkiyet, meslek, çalışma, siyaset, yönetim...ve benzeri haklardan yoksun bırakmakkadınlara karşıçok büyük bir hak gaspı ve adaletsizlık yapmak demektir. . Doğanın kısıtladıkları hariç, erkekler hangi hak ve yetkileresahiplerse kadınlar damutlaka aynı hak ve yetkileresahip olmalıdır.
Kadın hakları aleyhine olan her türlü yasal eşitliksizler ortadan kaldırılmalıdır. Kadın haklarının geri olduĝu her alanda onlara pozitif ayrımcılık tanınmalıdır. Kadına karşı her türlü şiddete mutlaka sıfır tolerans gösterilmelidir.
Eğer erkek kadın eşitliği ve kadın hakları ihlal edilirse:
- Erkekler daha güçsüz, beceriksiz, mesleksiz ve cahil bir kadınla evlenmek zorunda kalabilirler.
- Çocuklarının annesi cahil olur. Cahil bir anne çoçukları iyi eğitemez.
- Toplumun yarısı dışlanmış ve ötekileştirilmiş olur.
- Cinsiyetçi ayrımlar ve ahlaki yozlaşmalar artabilir.
- Kadına karşışiddet ve kadın cinayetleri çoğalır.
- Entellektüel, sanatsalve üretken kadın emeği ziyan edilir.
- Ülkenin milli geliri ve kişi başına düşen gelir azalır. Yoksulluk artar.
12- Doğaya ve Ekolojik Dengeye Saygı.
İnsan soyutek başına doğanın sahibi ve efendisi değildir. Doğanın sadece bir parçasıdır. Doğal yaşam kaynakları sadece insanlara ait değildir. Deniz de ya karada yaşayan tüm canlı varlıkların da doğal kaynaklardan yararlanma hakları vardır. Ayrıca, insanlar dahil, gelelecektekiher canlı türünün de yinedağal kaynak bulma ve neslini yaşatma hakkı söz konusudur. Kısacası doğa ve çevre,hem insan ve hem de insan dışı tüm canlıların ortaklaşa yaşam kaynağıdır.
Eğer doğa ve doğal çevre korunmazsa ne olur:
- İklim krizi, aşırı yağışlar, seller, tayfunlar, kuraklıklar, çölleşmeler hızlanır. Yangınlar artar.
-Su ve temiz su bulmak zorlaşır. Sular kıt ve stratejik kaynak düzeyine yükselir. Bölgesel ve küresel su savaşları çıkabilir.
- Susuzluklara bağlı olarak, tarımsal faaliyetler kısıtlanır. Gıda üretimizorlaşır. Kıtlık ve açlık sorunları çıkabilir.
- Kuraklaşan iklimlerden daha elverişli alanlara doğru göçler başlar.
13- Evrensel İnsan Haklarına ve Uluslarası Hukuk Normlarına Sadakat.
Çağdaş demokriselerin siyasi ve hukuki temelleri evrensel insan hakları ve küreselhukuk normları ile uyumlu olmalıdır. Çünkü bir ülkenin hukuk belgeleri, başta anayasasıolmak üzere, tüm yasaları uluslaraarası hukuk normları ile uyumlu olması gerekir...Uluslararası toplumun çağdaş bir parçası olmak bunu gerektirir. Hak ve ahlak temelli bir hukuk vetoplumsal yapı , ancak evrensel hukuk normlarına sadık kalınarak oluşabilir.
Eğer Evrensel insan hakları sözleşmeleri ve küresel hukuk normalına uyulmazsa:
- Siyasi otokratikleşmeler artar.Hukuk keyfileşmeye başlar. Otoriter ve totaliter siyasi rejimler yaygınlaşır.
-Evrensel hukuk yerini giderek "sultani hukuk"a bırakmaya başlar.Fransa Kralı 14.Luis' nin ( Devlet benim; l'Etatce mois) anlayışı ortya çıkar.
- Ülke,uluslaraarası alanda yalnızlaşmaya, itibar ve güven kaybetmeye başlar.
- Bireylerin özgür ve evrensel ölçekte düşünebilme yetileri kaybolur.
- İnsanların, uluslararası bir toplumun bir parçası ve paydaşı olduğu bilinci körelir.
SON SÖZ ya da bitirirken altını önemle çizmek istediğim hususlar şöyledir.
1- Eğer yukarıda sayılan evrenselilkeler Cumhuriyetimiz ve demokrasimizinsamimiyetleayrılmaz bir parçası durumuna getirilseydi, yaniCumhuriyetimiz tam anlamıylademokratikleşebilseydi , Ulus devlet, toplum ve birey bundan ne zarar görürdü? Bence hiç bir zarar görmez, tersine çok şey kazanırdı... Peki 1950'li yıllardan beri niye demokratikleşmedik?İçinde,yabancı güçler ve dış telkinlere karşı basiretsizlik, teslimiyetçilik,etnisiteye ve dinedayalı hamasetler vekolaycı oy devşirmeler, askeri ihtilaller, akla, bilime ve demokrasi karşı samimiyetsizlik veçokça siyasi bireysel çıkar hesapları...
2- Türkiye'nin ve Cumhuriyetimizin demokratikleşmesieğer zamanındave tam anlamıylagerçekleşseydi PKK ve benzeri terör grupları ile eskilerde yaşanılan kötü olaylar, çok sayıdacan kayıpları ve şimdi yapılacakolan bu barışsürecinegerek kalır mıydı?Hiç sanmam.
3- Terörsüz ve demokratik Türkiyeolgusuna;devletine sadık vevergi veren emeklibir yurttaş olarak ben de karınca kararınca ,Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kurulacak olan barışkomisyonuna bir yol haritası taslağıverebilmek içinçaba gösterdim veyukarıda yazdığım düşüncelerimi açıklamış oldum. Karar ulusumundur.
Prof. Dr. Halil ÇİVİ Kimdir: