Yeni Dünya Düzeni: Mecbur Bırakıldığımız Bir Dönüşüm

ÖZEL HABER 01.06.2025 - 13:55, Güncelleme: 01.06.2025 - 13:55 10600 kez okundu.
 

Yeni Dünya Düzeni: Mecbur Bırakıldığımız Bir Dönüşüm

Parmak izinizi aldılar. Biyometrik fotoğraflarınızla yüzünüzü sisteme tanıttılar. Ve böylece ilk dijital kimlik kartlarıyla başlayan süreç, insanın öz benliğinden sıyrılıp bir veri kümesine indirgenmesine giden yolu açtı. Bu bir tercih değil — bu bir mecburiyet. Yeni Dünya Düzeni’ne mecbur ediliyoruz.

Yeşim Tütün Henüz resmiyet kazanmayan iklim kanunu, çoktan uygulanmaya başlandı bile. Tarım arazilerimiz, “rezerv yasa” kılıfı altında sessizce işgal ediliyor. Ekim yapmak, hayvan beslemek suç gibi gösteriliyor. Ormanlar yakılıyor, yerine parıldayan ama ruhsuz oteller dikiliyor. Doğal olan her şeyin yerine, sentetik bir yaşam biçimi dayatılıyor. GDO’lu tohumlarla topraklar zehirleniyor, yapay gübrelerle doğa dengesi bozuluyor. Dereler HES’lerle boğuluyor, denizler bilinçli şekilde kirletiliyor. Ve bunlara ses çıkaranlar “gerici” ya da “komplo teorisyeni” diye yaftalanıyor. 5G ağları aktif, EMF bariyerleri kaldırıldı. Yüz tanıma sistemleriyle adım adım izleniyorsunuz. Önce çipli kimlikler, sonra İstanbulkartlar ve sosyal tesis kartlarıyla pilot bölgeler oluşturuldu. Bugün İstanbul, yarın tüm ülke... Kanal İstanbul’la birlikte topraklarımız satılıyor. Havzalar, limanlar el değiştiriyor. Kentsel dönüşüm denilen şeyle kadim mahalleler siliniyor, insanlar köklerinden koparılıyor. Bu sırada milyonlarca sığınmacı ülkeye doldurularak demografik yapı sessizce değiştiriliyor. “Kürt açılımı” gibi projelerle halk bölünüyor, sonra da birbirine kırdırılıyor. Klasik bir "böl, parçala, yönet" politikası. Hayvanlar, bir bir katlediliyor. Onları korumak isteyenler susturuluyor. Çünkü yeni düzende doğayla bağ kuran, canlıyı seven, toprağı işleyen insan makbul değil. Dijital tapu sistemleri, dijital paralar... Tüm bu gelişmeler, özgürlüğümüzü kolayca sıfırlayabilecek bir gölge sistemin zeminini hazırlıyor. Bir gün fişiniz çekilecek, ve siz marketten ekmek bile alamayacaksınız. Çünkü sistem sizi "uygunsuz" bulacak. Ama mesele yalnızca dijitalleşme değil. Bu bir distopyadır. İnsanlık tamamen kontrol altına alınmak istenmektedir. Amaç, tek dünya devleti inşa ederek tüm insanlığı bir çatı altında toplayan, kâr odaklı bir konsorsiyum yaratmaktır. İklim krizi söylemi de bu oyunun bir parçasıdır. Çünkü iklim bilimciler, küresel ısınmanın bir safsata olduğunu sayısız belge ve bilimsel veriyle ortaya koymuştur. Amaç, “karbon ayak izi” bahanesiyle her bireyin tüketimini izlemek, fişlemek ve canlı nüfusunu azaltmaktır. Yani bu, sadece bir çevre politikası değil; bu, biyopolitik bir kontrol mekanizmasıdır. Tüm bunlar olurken birileri hâlâ “bunlar bizi ilgilendirmez” diyor. Oysa sistem siz ilgilenmediğiniz için bu kadar rahat. Bir sabah banka hesabınızda para olmadığını görürseniz, dijital arızaya değil ihmale bakın. Bugünden, banka cüzdanınızı alın. Vadeli paralarınızı kanıtlayacak yazılı belgeler edinin. Tapunuza gidin. E-devlet bir dijital gölgede kaybolduğunda, elinizde ıslak imzalı bir kâğıt kalmalı. Evleriniz “rezerv alan” ilan edildiyse, itiraz dilekçenizi hazırlayın. Kayıtsızlık geleceğe ihanettir. Çünkü uyanan tek bir kişi bile, zinciri gevşetebilir. Sisteme karşı çıkmak bazen bir imza, bazen bir belge, bazen sadece bir cümledir: “Hayır, buna razı değilim.” Bu bir yazı değil, bir çağrıdır. Bu bir kurgu değil, adı konmamış bir devrimdir. Ve bilin ki, yazılmayan hiçbir hikâye bizim değildir. İzlediğiniz için teşekkür ederim.
Parmak izinizi aldılar. Biyometrik fotoğraflarınızla yüzünüzü sisteme tanıttılar. Ve böylece ilk dijital kimlik kartlarıyla başlayan süreç, insanın öz benliğinden sıyrılıp bir veri kümesine indirgenmesine giden yolu açtı. Bu bir tercih değil — bu bir mecburiyet. Yeni Dünya Düzeni’ne mecbur ediliyoruz.

Yeşim Tütün

Henüz resmiyet kazanmayan iklim kanunu, çoktan uygulanmaya başlandı bile.
Tarım arazilerimiz, “rezerv yasa” kılıfı altında sessizce işgal ediliyor.
Ekim yapmak, hayvan beslemek suç gibi gösteriliyor.
Ormanlar yakılıyor, yerine parıldayan ama ruhsuz oteller dikiliyor.
Doğal olan her şeyin yerine, sentetik bir yaşam biçimi dayatılıyor.

GDO’lu tohumlarla topraklar zehirleniyor, yapay gübrelerle doğa dengesi bozuluyor.
Dereler HES’lerle boğuluyor, denizler bilinçli şekilde kirletiliyor.
Ve bunlara ses çıkaranlar “gerici” ya da “komplo teorisyeni” diye yaftalanıyor.

5G ağları aktif, EMF bariyerleri kaldırıldı.
Yüz tanıma sistemleriyle adım adım izleniyorsunuz.
Önce çipli kimlikler, sonra İstanbulkartlar ve sosyal tesis kartlarıyla pilot bölgeler oluşturuldu.
Bugün İstanbul, yarın tüm ülke...

Kanal İstanbul’la birlikte topraklarımız satılıyor.
Havzalar, limanlar el değiştiriyor.
Kentsel dönüşüm denilen şeyle kadim mahalleler siliniyor, insanlar köklerinden koparılıyor.
Bu sırada milyonlarca sığınmacı ülkeye doldurularak demografik yapı sessizce değiştiriliyor.
“Kürt açılımı” gibi projelerle halk bölünüyor, sonra da birbirine kırdırılıyor.
Klasik bir "böl, parçala, yönet" politikası.

Hayvanlar, bir bir katlediliyor.
Onları korumak isteyenler susturuluyor.
Çünkü yeni düzende doğayla bağ kuran, canlıyı seven, toprağı işleyen insan makbul değil.

Dijital tapu sistemleri, dijital paralar...
Tüm bu gelişmeler, özgürlüğümüzü kolayca sıfırlayabilecek bir gölge sistemin zeminini hazırlıyor.
Bir gün fişiniz çekilecek, ve siz marketten ekmek bile alamayacaksınız.
Çünkü sistem sizi "uygunsuz" bulacak.

Ama mesele yalnızca dijitalleşme değil.
Bu bir distopyadır.
İnsanlık tamamen kontrol altına alınmak istenmektedir.
Amaç, tek dünya devleti inşa ederek tüm insanlığı bir çatı altında toplayan, kâr odaklı bir konsorsiyum yaratmaktır.
İklim krizi söylemi de bu oyunun bir parçasıdır.
Çünkü iklim bilimciler, küresel ısınmanın bir safsata olduğunu sayısız belge ve bilimsel veriyle ortaya koymuştur.
Amaç, “karbon ayak izi” bahanesiyle her bireyin tüketimini izlemek, fişlemek ve canlı nüfusunu azaltmaktır.
Yani bu, sadece bir çevre politikası değil; bu, biyopolitik bir kontrol mekanizmasıdır.

Tüm bunlar olurken birileri hâlâ “bunlar bizi ilgilendirmez” diyor.
Oysa sistem siz ilgilenmediğiniz için bu kadar rahat.
Bir sabah banka hesabınızda para olmadığını görürseniz, dijital arızaya değil ihmale bakın.
Bugünden, banka cüzdanınızı alın.
Vadeli paralarınızı kanıtlayacak yazılı belgeler edinin.
Tapunuza gidin.
E-devlet bir dijital gölgede kaybolduğunda, elinizde ıslak imzalı bir kâğıt kalmalı.
Evleriniz “rezerv alan” ilan edildiyse, itiraz dilekçenizi hazırlayın.
Kayıtsızlık geleceğe ihanettir.

Çünkü uyanan tek bir kişi bile, zinciri gevşetebilir.
Sisteme karşı çıkmak bazen bir imza, bazen bir belge, bazen sadece bir cümledir:
“Hayır, buna razı değilim.”

Bu bir yazı değil, bir çağrıdır.
Bu bir kurgu değil, adı konmamış bir devrimdir.
Ve bilin ki, yazılmayan hiçbir hikâye bizim değildir.

İzlediğiniz için teşekkür ederim.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.