İran ve İsrail Arasında Nükleer Dengeler: Türkiye Nerede Duruyor?"
İran ve İsrail Arasında Nükleer Dengeler: Türkiye Nerede Duruyor?"
Teknoloji Yazarı Gazeteci Füsun Sarp Nebil ‘’Nükleer Savaş İhtimali, İsrail–İran Gerilimi ve Türkiye’nin Nükleer Enerji Serüveni’’ konularında Prof. Dr. Tolga Yarman ile bir röportaj gerçekleştirdi.
Teknoloji Yazarı Gazeteci Füsun Sarp Nebil ‘’Nükleer Savaş İhtimali, İsrail–İran Gerilimi ve Türkiye’nin Nükleer Enerji Serüveni’’ konularında Prof. Dr. Tolga Yarman ile bir röportaj gerçekleştirdi.
Füsun Sarp Nebil: İsrail ve İran arasında yaşanan gerilimle başlayalım. Her iki ülkenin de nükleer programı var. Ancak uluslararası toplum yalnızca İran’ı sıkı şekilde denetlerken, İsrail’in programı hâlâ kapalı kutu olarak duruyor. İsrail’in 80–90 nükleer başlığa sahip olduğu tahmin ediliyor. Zaman zaman bazı belgeler sızsa da İsrail resmî olarak sessiz. Bu asimetrik durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Prof. Yarman: Sevgili Füsun, bu durum tek kelimeyle ifade edilebilir: ikiyüzlülük. Batı'nın çifte standardına alıştık artık. Bir taraf sürekli mercek altına alınırken, diğer taraf hiçbir şekilde hesap vermek zorunda kalmıyor. Bu olgu gerçekten düşündürücü.
Füsun Sarp Nebil: Televizyon programlarında yaptığınız uyarılarda, İran’ın nükleer bir karşılık vermesinin mümkün olduğunu söylediniz. Bu olasılığı neden öne çıkarıyorsunuz?
Prof. Yarman: Çok büyük baskı altına giren her ülke aynı refleksi gösterebilir. Okuyucularınıza, Richard Widmark’ın başrolünde olduğu 1965 yapımı The Bedford Incident (Bedford Vakası) filmini izlemelerini öneririm. Filim, 1962 Küba Füze Krizi sırasındaki ABD–Sovyet denizaltı gerilimlerini temel alır. Senaryoda, bir Amerikan muhribi bir Sovyet denizaltısını uzun süre takip eder. Muhirp Komutanı, genç subaya “silahı hazırla” emrini verir; ancak yorgun subay bu emri yanlış duyar ve saldırıyı başlatır. Sovyet denizaltısı nükleer torpidolarla karşılık verir. Sonuç: atom bombası patlamasıyla yok oluş ve mantar bulutu. Verdiği mesaj açık: İnsan yanılgısı nükleer felaketi tetikleyebilir. Karar verme süreci saniyelere bağlıdır. Köşeye kıstılınca, insan ölmeden, muhakkak öldürür.
Füsun Sarp Nebil: İran’ın nükleer silahı kendi başına üretmesi mümkün mü?
Prof. Yarman: Evet, bu mümkün. Ancak Çin, Rusya, Pakistan ya da Kuzey Kore gibi ülkelerden destek alması da ihtimal dâhilinde. Bu ülkelerin hepsi, İsrail’in son dönemdeki hamlelerinden fazlasıyla rahatsız. Bana göre senaryo tanıdık: Batı, nasıl Ukrayna’yı Rusya’nın üstüne sürdüyse, şimdi de İran üzerinden Çin’i kışkırtmak istiyor; böyle görüyorum. Bu bir çeşit örtülü rejim değişikliği planı olabilir. Sonrasında, her hal-u karda, Çin daraltılmak istenitor olacaktır.
Füsun Sarp Nebil : Bazı İsrailli sivillerin deniz yoluyla Kıbrıs’a kaçmaya çalıştıkları iddiaları var. Sizce bu ne anlama geliyor? Prof. Yarman: Bu, İsrail halkının kaygısını gösteriyor. Ayrıca, 1200’den fazla İsrailli bilim insanının hükümetlerine uyarı mektubu gönderdiğini biliyoruz. Bu türden bilimsel muhalefet, hükümetin istikrarını sarsabilir. İsrailli bilim adamlarıyla dayanışma içinde olduğumuzu ilan ettik. 5. Türkiye böyle bir gelişmeden nasıl etkilenir?
Prof. Yarman: Türkiye’nin Batı bloğuna yönlendirilmesi için baskılar oluşabilir. Umarım bu tuzaklara düşmeden bağımsız dış politika çizgimizi koruyabiliriz.
Füsun Sarp Nebil : İsrail yönetimi bu riskleri neden göremiyor sizce?
Prof. Yarman: Bizim çok güzel bir deyimimiz var: “Ortalığı Dingo’nun ahırına çevirdiler.” Bu söz, olan biteni anlatmak için tam yerinde bir ifadedir. Orta Doğu’yu bir Batı kovboy filmi setine çevirdiler adeta. Bana kalırsa artık kontrol duygusunu kaybettiler. Tarih böylesi patavatsız bir sözüm ona medenî ülkelerin tavrını muhakkak yargılayacak ve sorumluları mahkum edecektir.
Füsun Sarp Nebil: İran’ın nükleer kapasitesi hakkında ne düşünüyorsunuz? IAEA raporları, silah kalitesinde zenginleştirilmiş uranyum bulunduğunu, ama henüz silah üretimine geçilmediğini gösteriyor.
Prof. Yarman: Bu doğru, ancak benim kanaatimce İran büyük olasılıkla nükleer silaha sahiptir. Tesislerini yerin çok altına inşa etmeleri zaten bir güvenlik önlemidir. Ancak hiçbir sistem tam anlamıyla yaralanamaz değildir. Giriş–çıkışların imhası bile tesisin çalışamaz hale gelmesi sonucunu doğuracaktır. Elbette İran bu riskleri hesaplamıştır. Bu tür mühendislik problemleri, özellikle savaş anında acil çıkışlar ve havalandırma gibi konular, ciddi zorluklar içerir. Batılılar bu tesislerin yerlerini bilir. Asıl bilinmeyen, nasıl etkisiz hale getirilecekleridir. 50 metreye kadar inebilen sığınak delici bombalardan bahsediliyor, ama bana göre hedef doğrudan tahrip değil, erişimi engellemek olacaktır.
Füsun Sarp Nebil: Rusya’nın Ukrayna konusundaki duruşunu bu çerçevede nasıl değerlendiriyorsunuz?
Prof. Yarman: Aynı şekilde. Dediğim gibi, İran Çin için neyse, Ukrayna da Rusya için odur. Bu denge çok net gözüküyor.
Füsun Sarp Nebil: ABD açık pozisyonlar alırken, özellikle Trump döneminde, Çin daha sessiz kaldı. Çin’in tavrını nasıl yorumluyorsunuz
Prof. Yarman: Okuduğum haberlere göre, Çin İsrail’i olaylardan bir gün önce uyardı. Yani Çin edilgen değil, sadece dikkatli bir diplomasi izliyor.
Füsun Sarp Nebil: Enerji konusuna geçelim. Üç Mil Adası, Çernobil ve Fukuşima facialarından sonra nükleer enerji yıllarca “tehlikeli” olarak anıldı. Ancak yapay zekâya dayalı enerji ihtiyacının artmasıyla nükleer yeniden ‘yeşil enerji’ olarak lanse edilmeye başlandı. AB, nükleeri sürdürülebilir enerji sınıfına aldı. Sizce bu dönüşüm nasıl okunmalı?
Prof. Yarman: Eğer nükleer enerji daha güvenli ve ucuz hale getirilebilirse, gerçekten harika bir güç kaynağıdır. Ama unutulmamalı: Bu kararlar sadece teknik değildir; son derece politiktir. Nükleer enerjinin yeniden gündeme gelmesi, hem stratejik hesapların hem de enerji ihtiyaçlarının sonucudur.
Füsun Sarp Nebi:l Türkiye’de ise nükleere karşı hâlâ güçlü bir kamuoyu var. Sizce bu, dış lobiler tarafından Türkiye’nin teknolojik ilerlemesini engellemek için kullanılan bir strateji olabilir mi?
Prof. Yarman: Bu ancak bir spekülasyon olur. Aksine, IAEA Türkiye’de nükleer enerji projelerini desteklemiştir. Hatta bazı çevreci tepkilere karşı proje dahi vermiştir. Aslında karşı çıkanlar Batı değil, çoğunlukla yoksul, yurtsever çevrecilerdir. Unutmayalım: Türkiye, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’na (NPT) en önden imza atan ülkelerden biridir.
Füsun Sarp Nebil: Türkiye, nükleer teknolojide neden daha fazla ilerleyemedi?
Prof. Yarman: Bu benim için kişisel olarak kanayan bir yaradır. Gerçekten geri kaldık. Bu konuyu ayrıntısıyla ele aldığım kitabım var: Geçmişte ve Bugün Nükleer Enerji Tartışması.
Füsun Sarp Nebil : Akkuyu gibi Rusya tarafından inşa edilen santrallerin güvenliği ve bağımsızlığı konusunda eleştiriler var. Sizin bakış açınız nedir?
Prof. Yarman: Teknik olarak Rus santralleri, Batılı olanlardan daha az güvenli değildir. Ama Akkuyu konusunda iki büyük endişem var:
1. Turizm: Nükleer santralin varlığı bile — ne kadar güvenli olursa olsun — turistleri korkutabilir. Yunanistan bu algıyı kullanacaktır.
2. Tarım: Akdeniz’den gelen meyve ve sebzeler haksız şekilde ‘radyoaktif’ olarak damgalanabilir. Gerçekten öyle olmasa bile bu iddialar dolaşacaktır. Bu endişelerimi inşaat başlamadan önce Rus meslekdaşlarımızla paylaştım.
Füsun Sarp Nebil: Akkuyu bir askeri hedef olabilir mi?
Prof. Yarman: Askerî açıdan pek olası değil. Siyasi açıdan ise evet; Nükleer Akkuyu hakkında, demin işsaret ettiğim doğrultuda dedikodu çıkartılacaktır… Ama şunu unutmayalım: Rusya, Akkuyu’yu bizden daha çok koruyacaktır. Çünkü yatırım onların.
Füsun Sarp Nebil: Son olarak: Türkiye nasıl bir enerji yolunu izlemeli?
Prof. Yarman: Hiç tereddütsüz: güneş ve rüzgâr enerjisi. Yıllardır bunu savunuyorum ve nihayet bu alanda gelişme olduğunu görmekten mutluyum. Şunu unutmayalım: Türkiye, tüm Akdeniz ülkelerinin toplamından iki kat fazla güneş ışınımı alır. Buna Fransa, İspanya, İtalya, Yunanistan ve eski Yugoslavya da dahil. Bu doğa armağanını boşa harcamayalım.