Prof. Dr. Tolga YARMAN’dan Anayasal Düzenimize Yönelik Tehditlere Karşı Ulusal Birlik Çağrısı

ÖZEL HABER 29.07.2025 - 18:16, Güncelleme: 29.07.2025 - 18:16 2076 kez okundu.
 

Prof. Dr. Tolga YARMAN’dan Anayasal Düzenimize Yönelik Tehditlere Karşı Ulusal Birlik Çağrısı

Prof.Dr. Tolga Yarman yaptığı açıklamayla Türkiye Cumhuriyeti'nin, köklü tarihi ve çok kültürlü yapısıyla eşsiz bir devlet olduğunu; ancak son dönemde Anayasa'mızın temel niteliklerini hedef alan ve toplumsal birliğimizi zedelemeyi amaçlayan ciddi söylemler ve eylemlerle karşı karşıya olduğumuza dikkat çekti.

Türkiye, bir tek Türkmen, Kürt ve Arap'tan ibaret katiyen değildir!.. Emperyalizmin, yani devlet olarak örgütlenmiş haydutluğun kucağında, milli kurtuluş savaşı, verilmez!.. Ümmet, çok soyut bir kavramdır. Bugün gerçek dünyamızda karşılığı yoktur... Cumhuriyet Devletimiz, mazallah, hem çevremize dönük daha az caydırıcı, hem Şii İran’a karşı daha kullanışlı, "sünnokratik" bir kefene sokulmak istenmektedir... Anayasa'ya göre, Devletimizin üniter, yani, “yurdumuz insanını, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığında sarmaştırmış devlet yapısı” değiştirilemezdir. Cumhuriyet Devleti Anayasası’nın özünü, ortadan kaldırmayı hedefleyen girdapta sürüklenmeyi reddediyoruz...   Prof. Dr. Tolga Yarman CHP Kurultay Onur Üyesi Yakın zamanda tanık olduğumuz çok tuhaf ve hiç bir biçimde kabul edilemez söylemlerle, i) ABD Büyükelçisi, “Osmanlı millet sistemini” öneriyor, ii) Recep Tayyip Erdoğan, birbirinden somut tarih kayıtlarının hilafına, "Malazgirt Savaşı'nı, Türk, Kürt, Arap, beraberce kazanmıştır", diyor, iii) Ümmet kavramını öne çekmek istiyor, iv) “Yeni Anayasa'da Türk, Kürt ve Arap olacaktır,” önermesini, re'sen gündeme taşıyor, v) Devlet Bahçeli “Cumhurbaşkanı yardımcılıklarını, etnik kotalara rapt ederek, buralara Kürt ve Alevi yardımcılar atanmalıdır.” diye, düstur vaz ediyor. Özetle, iktidar, artık iyice belirginleştiği üzere ve hiç haddi olmayacak biçimde, Cumhuriyetimizin yerine, hatta orası dahi meçhul, şu ki, işte “federe bir devlet yapısını" getirmeye çalışıyor. Çok açık olarak, Anayasa'yı tebdil (değiştirme), tadil (başkalaştırma) ve ilga (lağvetme) suçu işlenegidiyor.  Halkın büyük çoğunluğu, ayrıca ekonomik baskıların altında olarak, olup bitenden, gitgide daha çok, acı çekiyor... Özet şu olmaktadır ki, hele iktidar, bilinen, malvarlığı soruşturmasından başlayarak, alenen şantaj altında olunca, ülkemiz gayet açık bir dış dayatmaya maruzdur. Yıllar içinde Ankara hükûmetlerinin, Kürt insanımıza dönük, şarkısını özgürce söylemesinden tutun da, çocuklarına kendi dilinden adlar vermesinin, men edilmesine varıncaya değin çok büyük yanlışlar yaptığı, O'na acı çektirdiği, o suretle büyük vebale gömüldüğü ortadadır, evet... Ancak, Kürt insanımız da bizim canımızdır... Tavırlılıkla, Kürt kimliğini kendi öz kimliğinin önüne koymayı reddeden Zaza insanımız da... Arap insanımız da… Ama en az Onlar kadar, Laz insanımız da, Çerkez insanımız da, Arnavut insanımız da, Boşnak insanımız da, azınlıklarımız da, ilahir... Hepsi ayrı ayrı bizim canımızdır... Türkiye, bir tek Türkmen, Kürt ve Arap'tan ibaret katiyen değildir. Böyle deniyorsa, bir defa bu, başlı başına bir bölücülüktür... Öteki etnik zenginliklerimizi, görmezden gelmek, onları boğmak demektir.  Kürtçülük yapanların öte yandan, hatırlamaları gereken temel kural şudur ki, emperyalizmin, yani devlet olarak örgütlenmiş haydutluğun kucağında, milli kurtuluş savaşı, verilmez!.. Diğer taraftan, ümmet kavramı hepimiz için saygıdeğer bir kavram olmakla beraber, günümüzde çok soyut bir mefkûreyi işaret etmektedir. Bu kavramın, gerçek dünyamızda, karşılığı yoktur... Olsaydı, yüzyıllardır, Kuzey Afrika'da, Ortadoğu'da, Arabistan Yarımadası'nda, bir Arap Birliği tesis edilebilirdi... Hadi o olmadı, Arap Yarımadası'nda bir Arap Birliği tesis edilebilirdi... O dahi olmamıştır... Bunlar çok denenmiş ancak hiç başarıya ulaştırılamamış hayaller olarak kalmıştır. Müslüman Irak’ı emperyalizm vururken, oraya Okyanus aşırı karargâhlardan taşınan, "ümmet dışı" askerlerin evlerine sağlıcakla dönmeleri için duacı olmuşuzdur. Daha dün, Müslüman, ama "Nusayri Şam"a icbar edilmişizdir. "Müslüman Libya" topa tutulup yağmalanırken, "gâvur uçaklarına" hava sahamızı açmışızdır. Böyle olunca, Türkiye şemsiyesi altında, Arap birliği, ümmet beraberliği, allaşkına nasıl hayal edilebilir?… O kadar böyledir ki, İstanbul’a, İzmir’e, Ankara’ya, Konya’ya, Diyarbakır’a, Kahire Ezanı, Şam Ezanı, Bağdat Ezanı, Yemen Ezanı yakışmaz… Bu ezanlar anayurtlarının olmazsa olmazıdırlar, hoşturlar, huşu verirler, ancak Anadolu’nun, ses iklimi, türkü iklimi dahi, andığımız Arap beldelerinin ses ikliminden, musiki ikliminden çok farklıdır… Sultanahmet’in, Süleymaniye’nin, Ayasofya’nın minarelerine, onlar değildir, İstanbul ezanıdır, esas yakışan… Üniversitelerimiz'i bu konularda araştırma sonuçlarını kamuoyuyla paylaşmaya davet ediyorum...  ** Her hal-u karda, sürecin adını, sakınmadan koyalım: - Türkiye ve Bölgemiz, sözde bir Yeni Osmanlı çatısı altında, hakkaniyet ve adaletsizliğe göreneksel başkaldırı dürtülerinden uzaklaştırılmış, hâşâ, "majestelerinin müslümanlarından" oluşturulacak, şekilcilikten ibaret, sünnokratik bir yapıyla, iyice mezhebîleştirilip, yine, şu ki “zıt denebilecek” gündelik şekilleriyle takdim edilecek, Şii İran'a, ağzıdan yel alsın, çok açık olarak, icbar edilmek istenmektedir. Kürtçüler ve Arapçılar işte, İran bu terkipte vurulurken, ucuz asker olarak kullanılacaklardır. Gözden kaçırılan temel denklem işte budur... Cumhuriyet Devletimiz, bunun için yıkılmak istenmekte, mazallah, hem çevremize dönük daha az caydırıcı, hem Şii İran’a karşı daha kullanışlı, "sünnokratik" bir kefene sokulmak istenmektedir... Üniversitelerimiz konuyu, yüreklilikle, enine boyuna irdelemelidirler... Halkın bütün katmanlarına, olup biten, anlatılmalıdır. ** Türkiye Cumhuriyeti Anayasası benzersiz bir devrimle yürürlüğe konmuştur. Anayasa'ya göre, Devletimizin üniter, yani, “yurdumuz insanını, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığında sarmaştırmış devlet yapısı” değiştirilemezdir. Milletimizin ezici çoğunluğu Anayasamız'ın ruhunun değiştirilmesine karşıdır. Halkla mevcut iktidar, bu çerçevede gayet yoğun olarak, karşı karşıya gelmiş bulunmaktadır. İktidar, belediyeler aracılığıyla muhalefeti sıkıştırarak, onu, “Anayasamız'ın özünü tebdil, tağgir ve ilga komisyonuna” katmayı amaçlıyor. Oysa, milleti karşısına alan iktidar daha da çok kaybedegitmekte, ancak, son bir çare, ibretlik akıbetine, kendini umutsuz düzlüğe taşıyabilmek üzere, Cumhuriyetimiz’in kurucu değerlerinin günümüzdeki siyasi temsilcilerini, ortak etmek istemektedir. ** Anayasa hükümleri gerektiği şekilde uygulanmadığı için, ülkemiz, tarihinin en ağır ekonomik, siyasi ve millî güvenlik sorunlarıyla karşı karşıyadır. Şurası bir vakıadır ki, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, özü itibariyle, ülkemizin bütünlüğünün korunmasının, bu çerçevede milletin canının, elindekinin, avucundakinin, güvencesidir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nı koruyacağına bütün milletvekillerimiz namus ve şeref yemini etmiştir. Cumhuriyet Devleti Anayasası’nın özünü, hele dikkate getirdiğimiz terkipte, ortadan kaldırmayı hedefleyen girdapta sürüklenmeyi reddediyouz.    Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na, hele özü değiştirilmek istenirken, onun gereklerine sahip çıkmak boynunuzun borcudur.  
Prof.Dr. Tolga Yarman yaptığı açıklamayla Türkiye Cumhuriyeti'nin, köklü tarihi ve çok kültürlü yapısıyla eşsiz bir devlet olduğunu; ancak son dönemde Anayasa'mızın temel niteliklerini hedef alan ve toplumsal birliğimizi zedelemeyi amaçlayan ciddi söylemler ve eylemlerle karşı karşıya olduğumuza dikkat çekti.

Türkiye, bir tek Türkmen, Kürt ve Arap'tan ibaret katiyen değildir!..

Emperyalizmin, yani devlet olarak örgütlenmiş haydutluğun kucağında, milli kurtuluş savaşı, verilmez!..

Ümmet, çok soyut bir kavramdır. Bugün gerçek dünyamızda karşılığı yoktur...

Cumhuriyet Devletimiz, mazallah, hem çevremize dönük daha az caydırıcı, hem Şii İran’a karşı daha kullanışlı, "sünnokratik" bir kefene sokulmak istenmektedir...

Anayasa'ya göre, Devletimizin üniter, yani, “yurdumuz insanını, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığında sarmaştırmış devlet yapısı” değiştirilemezdir.

Cumhuriyet Devleti Anayasası’nın özünü, ortadan kaldırmayı hedefleyen girdapta sürüklenmeyi reddediyoruz...

 

Prof. Dr. Tolga Yarman

CHP Kurultay Onur Üyesi

Yakın zamanda tanık olduğumuz çok tuhaf ve hiç bir biçimde kabul edilemez söylemlerle, i) ABD Büyükelçisi, “Osmanlı millet sistemini” öneriyor, ii) Recep Tayyip Erdoğan, birbirinden somut tarih kayıtlarının hilafına, "Malazgirt Savaşı'nı, Türk, Kürt, Arap, beraberce kazanmıştır", diyor, iii) Ümmet kavramını öne çekmek istiyor, iv) “Yeni Anayasa'da Türk, Kürt ve Arap olacaktır,” önermesini, re'sen gündeme taşıyor, v) Devlet Bahçeli “Cumhurbaşkanı yardımcılıklarını, etnik kotalara rapt ederek, buralara Kürt ve Alevi yardımcılar atanmalıdır.” diye, düstur vaz ediyor.

Özetle, iktidar, artık iyice belirginleştiği üzere ve hiç haddi olmayacak biçimde, Cumhuriyetimizin yerine, hatta orası dahi meçhul, şu ki, işte “federe bir devlet yapısını" getirmeye çalışıyor.

Çok açık olarak, Anayasa'yı tebdil (değiştirme), tadil (başkalaştırma) ve ilga (lağvetme) suçu işlenegidiyor. 

Halkın büyük çoğunluğu, ayrıca ekonomik baskıların altında olarak, olup bitenden, gitgide daha çok, acı çekiyor...

Özet şu olmaktadır ki, hele iktidar, bilinen, malvarlığı soruşturmasından başlayarak, alenen şantaj altında olunca, ülkemiz gayet açık bir dış dayatmaya maruzdur.

Yıllar içinde Ankara hükûmetlerinin, Kürt insanımıza dönük, şarkısını özgürce söylemesinden tutun da, çocuklarına kendi dilinden adlar vermesinin, men edilmesine varıncaya değin çok büyük yanlışlar yaptığı, O'na acı çektirdiği, o suretle büyük vebale gömüldüğü ortadadır, evet... Ancak, Kürt insanımız da bizim canımızdır... Tavırlılıkla, Kürt kimliğini kendi öz kimliğinin önüne koymayı reddeden Zaza insanımız da... Arap insanımız da… Ama en az Onlar kadar, Laz insanımız da, Çerkez insanımız da, Arnavut insanımız da, Boşnak insanımız da, azınlıklarımız da, ilahir... Hepsi ayrı ayrı bizim canımızdır... Türkiye, bir tek Türkmen, Kürt ve Arap'tan ibaret katiyen değildir. Böyle deniyorsa, bir defa bu, başlı başına bir bölücülüktür... Öteki etnik zenginliklerimizi, görmezden gelmek, onları boğmak demektir. 

Kürtçülük yapanların öte yandan, hatırlamaları gereken temel kural şudur ki, emperyalizmin, yani devlet olarak örgütlenmiş haydutluğun kucağında, milli kurtuluş savaşı, verilmez!..

Diğer taraftan, ümmet kavramı hepimiz için saygıdeğer bir kavram olmakla beraber, günümüzde çok soyut bir mefkûreyi işaret etmektedir. Bu kavramın, gerçek dünyamızda, karşılığı yoktur...

Olsaydı, yüzyıllardır, Kuzey Afrika'da, Ortadoğu'da, Arabistan Yarımadası'nda, bir Arap Birliği tesis edilebilirdi... Hadi o olmadı, Arap Yarımadası'nda bir Arap Birliği tesis edilebilirdi... O dahi olmamıştır... Bunlar çok denenmiş ancak hiç başarıya ulaştırılamamış hayaller olarak kalmıştır. Müslüman Irak’ı emperyalizm vururken, oraya Okyanus aşırı karargâhlardan taşınan, "ümmet dışı" askerlerin evlerine sağlıcakla dönmeleri için duacı olmuşuzdur. Daha dün, Müslüman, ama "Nusayri Şam"a icbar edilmişizdir. "Müslüman Libya" topa tutulup yağmalanırken, "gâvur uçaklarına" hava sahamızı açmışızdır.

Böyle olunca, Türkiye şemsiyesi altında, Arap birliği, ümmet beraberliği, allaşkına nasıl hayal edilebilir?…

O kadar böyledir ki, İstanbul’a, İzmir’e, Ankara’ya, Konya’ya, Diyarbakır’a, Kahire Ezanı, Şam Ezanı, Bağdat Ezanı, Yemen Ezanı yakışmaz… Bu ezanlar anayurtlarının olmazsa olmazıdırlar, hoşturlar, huşu verirler, ancak Anadolu’nun, ses iklimi, türkü iklimi dahi, andığımız Arap beldelerinin ses ikliminden, musiki ikliminden çok farklıdır… Sultanahmet’in, Süleymaniye’nin, Ayasofya’nın minarelerine, onlar değildir, İstanbul ezanıdır, esas yakışan…

Üniversitelerimiz'i bu konularda araştırma sonuçlarını kamuoyuyla paylaşmaya davet ediyorum... 

**

Her hal-u karda, sürecin adını, sakınmadan koyalım:

- Türkiye ve Bölgemiz, sözde bir Yeni Osmanlı çatısı altında, hakkaniyet ve adaletsizliğe göreneksel başkaldırı dürtülerinden uzaklaştırılmış, hâşâ, "majestelerinin müslümanlarından" oluşturulacak, şekilcilikten ibaret, sünnokratik bir yapıyla, iyice mezhebîleştirilip, yine, şu ki “zıt denebilecek” gündelik şekilleriyle takdim edilecek, Şii İran'a, ağzıdan yel alsın, çok açık olarak, icbar edilmek istenmektedir.

Kürtçüler ve Arapçılar işte, İran bu terkipte vurulurken, ucuz asker olarak kullanılacaklardır.

Gözden kaçırılan temel denklem işte budur...

Cumhuriyet Devletimiz, bunun için yıkılmak istenmekte, mazallah, hem çevremize dönük daha az caydırıcı, hem Şii İran’a karşı daha kullanışlı, "sünnokratik" bir kefene sokulmak istenmektedir...

Üniversitelerimiz konuyu, yüreklilikle, enine boyuna irdelemelidirler... Halkın bütün katmanlarına, olup biten, anlatılmalıdır.

**

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası benzersiz bir devrimle yürürlüğe konmuştur. Anayasa'ya göre, Devletimizin üniter, yani, “yurdumuz insanını, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığında sarmaştırmış devlet yapısı” değiştirilemezdir.

Milletimizin ezici çoğunluğu Anayasamız'ın ruhunun değiştirilmesine karşıdır. Halkla mevcut iktidar, bu çerçevede gayet yoğun olarak, karşı karşıya gelmiş bulunmaktadır.

İktidar, belediyeler aracılığıyla muhalefeti sıkıştırarak, onu, “Anayasamız'ın özünü tebdil, tağgir ve ilga komisyonuna” katmayı amaçlıyor.

Oysa, milleti karşısına alan iktidar daha da çok kaybedegitmekte, ancak, son bir çare, ibretlik akıbetine, kendini umutsuz düzlüğe taşıyabilmek üzere, Cumhuriyetimiz’in kurucu değerlerinin günümüzdeki siyasi temsilcilerini, ortak etmek istemektedir.

**

Anayasa hükümleri gerektiği şekilde uygulanmadığı için, ülkemiz, tarihinin en ağır ekonomik, siyasi ve millî güvenlik sorunlarıyla karşı karşıyadır.

Şurası bir vakıadır ki, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, özü itibariyle, ülkemizin bütünlüğünün korunmasının, bu çerçevede milletin canının, elindekinin, avucundakinin, güvencesidir.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nı koruyacağına bütün milletvekillerimiz namus ve şeref yemini etmiştir.

Cumhuriyet Devleti Anayasası’nın özünü, hele dikkate getirdiğimiz terkipte, ortadan kaldırmayı hedefleyen girdapta sürüklenmeyi reddediyouz. 

 

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na, hele özü değiştirilmek istenirken, onun gereklerine sahip çıkmak boynunuzun borcudur.

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.