Prof. Dr. Tolga Yarman'dan Çok Konuşulacak Çıkış: "Emperyalizmin Kucağında Milli Kurtuluş Savaşı Olmaz!

ÖZEL HABER 02.10.2025 - 17:55, Güncelleme: 02.10.2025 - 17:55 1486 kez okundu.
 

Prof. Dr. Tolga Yarman'dan Çok Konuşulacak Çıkış: "Emperyalizmin Kucağında Milli Kurtuluş Savaşı Olmaz!

Metnin başında, partinin 1980 darbesi sonrası kuruluşunda görev almış bir kurucu olarak kürsüde olduğunu belirten Prof. Dr. Tolga Yarman, özellikle İlçe Yönetimleri'nden Genel Merkez'e kadar tüm kademelerde "imkansıza yakın" koşullarda mücadele eden örgüt mensuplarına minnettar olduğunu dile getirdi.

Prof. Dr. Tolga Yarman 30 Eylül 2025’te gerçekleştirilen CHP Üsküdar İlçe Kongresi’nde  konuşmak üzere  bir metin hazırladı.  Prof. Dr. Tolga Yarman  mevcut Genel Başkan Özgür Özel'in ve ekibinin yoğun mitingler düzenlemesini, özellikle İBB Başkanı'na yönelik operasyonlara karşı hukuk mücadelesini takdir ettiğini belirterek, "Tebrik ediyorum, sevgiyle, hayranlıkla, alınlarından öpüyorum" ifadelerini kullandı. Yapılan kongrelerin önemine değinen Yarman, CHP ile ilgili geçmişe yönelik eleştirel tespitlerini de paylaştı. Değerli Divan, Değerli Hanımefendiler, Sevgili Gençler, Değerli Arkadaşlarım, Değerli Konuklar: Huzurunuza; partimizin, 1980 darbe sonrası kapatılması sonrasında görev üstlenmiş, bir parti kurucusu olma sorumluluğuyla, çıkmış bulunmaktayım. Kongrelerimiz; bizim, hesap verme, aynı zamanda fikrî olarak, alabildiğine zenginleşme, süreçlerimizdir. Karşılıklı olarak, emeklerimizi kıymetlendirir, önerilerle, özeleştiriyle, rotamızı aydınlatmaya, iyileştirmeye çaba sarfederiz. Yönetim görevleri, meşekkatlidir. Olmayan maddi desteği, mucizelerle, yaratmayı gerektirir. Uçsuz bucaksız gayret ve alınteri ister. Can sevdiklerimizin zamanından kısma özverisini, çoğu kez onların yaşadıkları acılarla birlikte, karşımıza diker. Yaşamadıkça kavraması zordur. Geçtiğimiz döneme; en önce İlçe Yönetimimiz olmak üzere, dursuz duraksız omuz vermiş, arkadaşlarımıza, minnettarız... Sağ olsunlar, var olsunlar… Aynı bağlamda partinin bütün kademelerinde, yerel yönetimlerimizde, nihayet genel merkezde; ülkenin, imkansıza yakın, ormanlarımız gibi cayır cayır yanan, koşullarında, hizmet veren, mücadele eden örgüt mensubu arkadaşlarımıza, Cumhuriyet’in bize armağanı kadınlarımıza, gençlerimize, başta da Omuzdaşları’yla beraber, Sevgili Genel Başkan’a, takdir hislerimizle, şükranlarımızı sunuyorum. Başdöndürücü bir hızla, ülkenin dört bir yanında düzinelerce mitingi, bir çırpıda gerçekleştirdiler… O arada, çok belli ki, aynı bir merkezden yönetilen afallatıcı operasyonlarla, başta, iktidarı sandıkta defalarca yenmiş, İBB Başkanımız olmak üzere, hemen her sabah, içeriye alınan arkadaşlarımızı, cezaevinden cezaevine koşturarak, o mahkeme bu mahkeme demeden, biteviye dolaşarak, yalnız bırakmamaya, çaba sardediyorlar… Toplumsal muhalefeti dipdiri tutuyorlar… Türlü fırıldakların üstesinden; ustaca geliştirilen yöntemlerle, tekrar tekrar yapılan olağanüstü kongrelerle, kurultaylarla, gelmeye çalışıyorlar… Tebrik ediyorum, sevgiyle, hayranlıkla, alınlarından öpüyorum. Bunlar ne kadar varitse; konunun iyice özüne girip, eylemlerimizi; halkımızın, içimizi burkan, derindeki gerçeklerle, karşı karşıya gelmesini temin ederek, sürdürmek, bir kaçınılmazlıktır. Yüz yıldan fazla oluyor; emperyalizmaya (yani, devlet olarak örgülenmiş haydutluklara) karşı; saklamadan, gizlemeden, şeker döküp üstünü örtmeye yanaşmadan, yumuşatmadan, açık açık tavır alarak, Mustafa Kemal Paşa’nın tarzıyla, “vaziyet-i umumiye” (yani, genel durum) nedir, bunu bugün, insanımıza, çekinmeden, duraksamadan, anlatmak zorundayız!.. Karşı karşıya bulunduğumuz durum, özetle şudur: - İktidar şantaj altındadır. Muhalefet, yıllar ve yıllar boyunca, dış baskılarla, bilerek ya da bilmeden, ona çanak tutmuştur. Bu sözleri beş yıl önce Kurultay Kürsüsü’nde, telaffuz ettiğim, hemen hepinizin hatrındadır… Örnekleyeyim isterim: - 2014’deki “Ekmek için Ekmelettin” olayı, bir faciadır. 2017’de, milyonlarca mühürsüz oyla rejimin değişmesine göz yummamız, daha da büyük faciadır. - 2018’de CB adayı olarak bir arkadaşımızı görevlendirdikten sonra, O’na sahip çıkmamamız, hatta O’nu açıkça kösteklememiz, bir faciadır. - Altılı masa mütabakatında, çok değil, daha iki yıl önce, gidip, “Cumhuriyet’e ihanet” anlamına gelen, “1921 Anayasası”nı, hem de hiç sıkılmadan, iktidarla beraber ve eşzamanlı olarak telaffuz etmemiz, daha da büyük faciadır. - Yunanistan’ın, adalarımızı işgal etmesine ses çıkartmamamız faciadır. - Yunanistan’ın karasularını; bizim karasularımızı 80 kilometre kadar geriletmek pahasına, ileri çekmesine tepki vermememiz, daha da büyük faciadır. - Tabanının altı, doğal gaz hazinesi olan Doğu Akdenizimiz’den uzaklaştırılmamıza boyun eğmemiz, faciadır. - Silahlı Kuvvetlerin tepesinin, kumpas davalarıyla biçildiği, mahkeme kararlarıyla ortaya çıktıktan sonra, sahte delilleri üretenlerin üstüne, katiyen gitmemiş olmamız büyük bir faciadır. - Güney sınırımızda, mayınların kaldırılmasına seyirci kalmamız, giderek oralar, sözüm ona Esat alaşağı ediliyor diye, ayrı ayrı, yüz milyonlarca eurolar, yüz milyonlarca dolarlar saçılıp, bombalanarak, milyonlarca Suriyeli’nin, dünya tarihinde görülmemiş bir tehcirle, topraklarımıza göç etmeye zorlanmasına sessiz kalmamız, daha da büyük faciadır. - Bu böyle olduğu halde; hala daha yüz bilmem kaç yıl önce, 1915-16 tarihlerinde, demek ki Osmanlı zamanında, Çanakkale Savaşları sırasında yapılan Ermeni tehcirini (bu topraklarda hangi acı olmuşsa elbette bizim acımızdır); şu ki, iştegözümüzün önünde vücut bulan, Suriyeliler’in tehcirine, hiç bir tepki vermezken; “Türkiye, ille de, Osmanlı zamanında yaptığı tehcirden dolayı, özür dilemeli” diye, gündeme taşımaya yeltenmek, ayarsızlıktır, terbiyesizliktir, görgüsüzlüktür, cahilliktir, zavallılıktır, daha da büyük faciadır.   Bütün bunlar ortadayken ve Suriye’nin Kuzeyi ve artık iyice belli olduğu şekliyle YPG/PYD/SDG (Suriye Demokratik Güçleri) kurulsun diye, boşaltılmışken, zihinlere şırınga edilmeye çalışılan,“Terörsüz Türkiye Projesi”nin, emperyal bir proje olduğunu görmemek, ya da görmezden gelmek, bizim bulunduğumuz yerden seçilebildiği kadarıyla, çok acıdır, kabul edilemezdir, körlüktür, faciadır. Durum, yol boyu çok defa berraklaşmıştır. Son olarak, Cumhurbaşkanı’nın geçen haftaki Vaşington ziyaretinde, iyice ortaya saçılmıştır. Nitekim, ABD’ye vermediğimiz ödün kalmamıştır. Verip de halen bizim henüz bilmediğimiz ödünler, ayrıdır. Karşılığında ikidar, halk nezdinde yitirdiği meşruiyeti, oradan, dilenmiştir… Böylesi bir aczi, tarihimizde hiç bir iktidar seregilememiştir. Sırf bu sebeple, iktidar derhal, istifa etmelidir. Genel Başkan Özgür Özel’in, bu olguyu yakalamış ve meydanlara taşımış olması elbette çok şayan-ı takdirdir… Aynı bağlamda, Yarın, Meclis’in yeni dönem törenine, CB’nın meşruiyetini kaybettiğini ilan ederek katılmama kararını geliştirmiş olması da gayet yerinde olarak alınmış ve israrla sürdürülmesi gereken bir karardır. Kutluyorum… Aynı çerçevede, ABD Büyükelçisi’ne haddini bildirmek gerekir. Büyükelçi, nelerin karşılığında olduğu, ortaya çıkan doğrultuda, iktidara meşruiyet ikram etmeden önce, bize, Osmanlı’nın millet sistemine dönmemizi öğütleyecek kadar, kendinden geçmiştir… O’na, buradan haykırmamız gerekiyor: - Go Home Yankee!.. - Amerikalı, dön evine!.. Sen kimsin, ya!.. Bize, hem de avamın ötesi bir dille, nasihat edemezsin!.. Bu dilden medet uman içimizdekilere de bir çift sözüm olacak: - Emperyalizmin kucağında milli kurtuluş savaşı olmaz!.. Kendinize gelin… Sorunlarımız yok mu? Var elbette… Bu sorunları; otuz beş yıl öncesinden başlayarak, ayrıca, bizden çok, bizden daha etkin, kim çalışmış, kim ifade etmiş ki! Ama onları, biz bize, çözmeye kilitlenemiyor ve Okayanus aşırı odaktan çözüm beklemeye sıkışıyorsak, asıl burada koskocaman bir sorun var, demek oluyor… O kadar ki, “eşit yurttaşlık” özlemleriyle yanıp tutuşurken, dakka bir, yargıda eşit yurttaşlığın rafa kaldırıldığına, bu zehrin en önce, omuzdaşlarımızı teker teker vurduğuna, seyirci bırakılmaya, sürükleniyoruz. Yargıda eşit yurttaşlığın olmadığı devlet, devlet değildir!.. Durum o kadar böyle,  o kadar dış güdümlü, o kadar yapaydır ki; Selahattin Demirtaş, dokuz yıldır içeridedir ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin lehine verdiği karara rağmen, giderek bu kararı her şekilde destekleyen Türkiye Barolar Birliği’nin, 11 Temmuz 2025 tarihli açıklaması ortadayken; “Terörsüz Türkiye” diye ortaya atılan, hiç bir taraf, bilhassa O’nun tahliye edilmesi gerekliliğini gündeme getirmemektedir. Ayıptır, yazıktır, ya hu!.. Geçende kendisini, Sevgili Erdal Direğin’le birlikte, ziyaret ettim. Aramızda “kocaman cam” tecrit; olsun; fark etmedi, öylece kucaklaştık… Selam söyledi, hepinize, bütün Türkiye’ye (https://www.ozgurifade.com.tr/haber-demirtas-ne-dusunuyor-4020.html)… Eski Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı, yüz bilmem kaç dosyasına rağmen yargılandı mı? Hayır! Ama ortada iddianame yok, aylardır, gordüğümüz somut bir isnat yok, İBB Başkanımız ve arkadaşlarımız tutuklu yargılanıyorlar… Aynı bağlamda Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’nı tutuklayabilmek üzere, “alıştırma hareketleri” yapıyor, iktidar. Bu olmaz!.. Yargıda eşit yurttaşlığın olmadığı yerde, başkaca bir eşit yurttaşlığın peşine düşülmesi abestir!.. Anla bunu, ey Terörsüz Türkiye Komisyonu!..   Habire ve kasten çıkartılan anaforlarda kavramlar tuz buz oluyor… Önümüzü göremez oluyoruz… Gündemi konuşamıyor oluyor, gündemi konuşmamıza engel olmak isteyenlerin ekmeklerine, tereyağı sürüyor oluyoruz… Halkın üçte ikisi soluk alamayacak haldedir… Bizim anladığımız, bu sonuç bilerek, mahsus, taammüden sağlanmıştır. O kadar ki, Fener Patrikhanesi, İstanbul’un göbeğinde “devlet” olmak üzeredir. Ama neredeyse kimse bunun farkına varabilecek halde değildir. Gündemin etrafında; açık açık emperyalizmaya karşı kol kola girip, iktidarı, yığınlarla, daha da dev bir yürek olarak, istifaya zorlamaya, devam etmeliyiz. Bu arada, lutfen, adayımız salınmıyor diye, hele bu aşamada yeni bir CB adayı arayışında bulunmamalıyız. Çünkü işte, kimi şimdi, aday diye kimi çıkaracak olsak, onu da ağızdan yel alsın, tutuklamaya girişebileceklerdir. Onun için, soğukkanlılıkla, bize yaraşır kararlıklıkla, mücadele etmeye devam edeceğiz… Yaşasın Cumhuriyet Halk Partisi… Yaşasın Cumhuriyet… Yaşasın Kardeşlik, Yaşasın Emeğin Dayanışması… Yaşasın, Bağımsızlık Mücadelemiz… Yaşasın tüm mazlum ulusların emperyalizmaya karşı, bağımzılık mücadelesi!.. Hepinizi bağrıma basıyorum… Sevgiler, saygılar sunuyorum… Kalın sağlıcakla…  
Metnin başında, partinin 1980 darbesi sonrası kuruluşunda görev almış bir kurucu olarak kürsüde olduğunu belirten Prof. Dr. Tolga Yarman, özellikle İlçe Yönetimleri'nden Genel Merkez'e kadar tüm kademelerde "imkansıza yakın" koşullarda mücadele eden örgüt mensuplarına minnettar olduğunu dile getirdi.

Prof. Dr. Tolga Yarman 30 Eylül 2025’te gerçekleştirilen CHP Üsküdar İlçe Kongresi’nde  konuşmak üzere  bir metin hazırladı. 

Prof. Dr. Tolga Yarman  mevcut Genel Başkan Özgür Özel'in ve ekibinin yoğun mitingler düzenlemesini, özellikle İBB Başkanı'na yönelik operasyonlara karşı hukuk mücadelesini takdir ettiğini belirterek, "Tebrik ediyorum, sevgiyle, hayranlıkla, alınlarından öpüyorum" ifadelerini kullandı.
Yapılan kongrelerin önemine değinen Yarman, CHP ile ilgili geçmişe yönelik eleştirel tespitlerini de paylaştı.

Değerli Divan, Değerli Hanımefendiler, Sevgili Gençler, Değerli Arkadaşlarım,

Değerli Konuklar:

Huzurunuza; partimizin, 1980 darbe sonrası kapatılması sonrasında görev üstlenmiş, bir parti kurucusu olma sorumluluğuyla, çıkmış bulunmaktayım.

Kongrelerimiz; bizim, hesap verme, aynı zamanda fikrî olarak, alabildiğine zenginleşme, süreçlerimizdir. Karşılıklı olarak, emeklerimizi kıymetlendirir, önerilerle, özeleştiriyle, rotamızı aydınlatmaya, iyileştirmeye çaba sarfederiz.

Yönetim görevleri, meşekkatlidir. Olmayan maddi desteği, mucizelerle, yaratmayı gerektirir. Uçsuz bucaksız gayret ve alınteri ister. Can sevdiklerimizin zamanından kısma özverisini, çoğu kez onların yaşadıkları acılarla birlikte, karşımıza diker.

Yaşamadıkça kavraması zordur.

Geçtiğimiz döneme; en önce İlçe Yönetimimiz olmak üzere, dursuz duraksız omuz vermiş, arkadaşlarımıza, minnettarız... Sağ olsunlar, var olsunlar…

Aynı bağlamda partinin bütün kademelerinde, yerel yönetimlerimizde, nihayet genel merkezde; ülkenin, imkansıza yakın, ormanlarımız gibi cayır cayır yanan, koşullarında, hizmet veren, mücadele eden örgüt mensubu arkadaşlarımıza, Cumhuriyet’in bize armağanı kadınlarımıza, gençlerimize, başta da Omuzdaşları’yla beraber, Sevgili Genel Başkan’a, takdir hislerimizle, şükranlarımızı sunuyorum.

Başdöndürücü bir hızla, ülkenin dört bir yanında düzinelerce mitingi, bir çırpıda gerçekleştirdiler… O arada, çok belli ki, aynı bir merkezden yönetilen afallatıcı operasyonlarla, başta, iktidarı sandıkta defalarca yenmiş, İBB Başkanımız olmak üzere, hemen her sabah, içeriye alınan arkadaşlarımızı, cezaevinden cezaevine koşturarak, o mahkeme bu mahkeme demeden, biteviye dolaşarak, yalnız bırakmamaya, çaba sardediyorlar… Toplumsal muhalefeti dipdiri tutuyorlar…

Türlü fırıldakların üstesinden; ustaca geliştirilen yöntemlerle, tekrar tekrar yapılan olağanüstü kongrelerle, kurultaylarla, gelmeye çalışıyorlar…

Tebrik ediyorum, sevgiyle, hayranlıkla, alınlarından öpüyorum.

Bunlar ne kadar varitse; konunun iyice özüne girip, eylemlerimizi; halkımızın, içimizi burkan, derindeki gerçeklerle, karşı karşıya gelmesini temin ederek, sürdürmek, bir kaçınılmazlıktır.

Yüz yıldan fazla oluyor; emperyalizmaya (yani, devlet olarak örgülenmiş haydutluklara) karşı; saklamadan, gizlemeden, şeker döküp üstünü örtmeye yanaşmadan, yumuşatmadan, açık açık tavır alarak, Mustafa Kemal Paşa’nın tarzıyla, “vaziyet-i umumiye” (yani, genel durum) nedir, bunu bugün, insanımıza, çekinmeden, duraksamadan, anlatmak zorundayız!..

Karşı karşıya bulunduğumuz durum, özetle şudur:

- İktidar şantaj altındadır. Muhalefet, yıllar ve yıllar boyunca, dış baskılarla, bilerek ya da bilmeden, ona çanak tutmuştur.

Bu sözleri beş yıl önce Kurultay Kürsüsü’nde, telaffuz ettiğim, hemen hepinizin hatrındadır…

Örnekleyeyim isterim:

- 2014’deki “Ekmek için Ekmelettin” olayı, bir faciadır. 2017’de, milyonlarca mühürsüz oyla rejimin değişmesine göz yummamız, daha da büyük faciadır.

- 2018’de CB adayı olarak bir arkadaşımızı görevlendirdikten sonra, O’na sahip çıkmamamız, hatta O’nu açıkça kösteklememiz, bir faciadır.

- Altılı masa mütabakatında, çok değil, daha iki yıl önce, gidip, “Cumhuriyet’e ihanet” anlamına gelen, “1921 Anayasası”nı, hem de hiç sıkılmadan, iktidarla beraber ve eşzamanlı olarak telaffuz etmemiz, daha da büyük faciadır.

- Yunanistan’ın, adalarımızı işgal etmesine ses çıkartmamamız faciadır.

- Yunanistan’ın karasularını; bizim karasularımızı 80 kilometre kadar geriletmek pahasına, ileri çekmesine tepki vermememiz, daha da büyük faciadır.

- Tabanının altı, doğal gaz hazinesi olan Doğu Akdenizimiz’den uzaklaştırılmamıza boyun eğmemiz, faciadır.

- Silahlı Kuvvetlerin tepesinin, kumpas davalarıyla biçildiği, mahkeme kararlarıyla ortaya çıktıktan sonra, sahte delilleri üretenlerin üstüne, katiyen gitmemiş olmamız büyük bir faciadır.

- Güney sınırımızda, mayınların kaldırılmasına seyirci kalmamız, giderek oralar, sözüm ona Esat alaşağı ediliyor diye, ayrı ayrı, yüz milyonlarca eurolar, yüz milyonlarca dolarlar saçılıp, bombalanarak, milyonlarca Suriyeli’nin, dünya tarihinde görülmemiş bir tehcirle, topraklarımıza göç etmeye zorlanmasına sessiz kalmamız, daha da büyük faciadır.

- Bu böyle olduğu halde; hala daha yüz bilmem kaç yıl önce, 1915-16 tarihlerinde, demek ki Osmanlı zamanında, Çanakkale Savaşları sırasında yapılan Ermeni tehcirini (bu topraklarda hangi acı olmuşsa elbette bizim acımızdır); şu ki, iştegözümüzün önünde vücut bulan, Suriyeliler’in tehcirine, hiç bir tepki vermezken;

“Türkiye, ille de, Osmanlı zamanında yaptığı tehcirden dolayı, özür dilemeli” diye, gündeme taşımaya yeltenmek, ayarsızlıktır, terbiyesizliktir, görgüsüzlüktür, cahilliktir, zavallılıktır, daha da büyük faciadır.
 

  • Bütün bunlar ortadayken ve Suriye’nin Kuzeyi ve artık iyice belli olduğu şekliyle YPG/PYD/SDG (Suriye Demokratik Güçleri) kurulsun diye, boşaltılmışken, zihinlere şırınga edilmeye çalışılan,“Terörsüz Türkiye Projesi”nin, emperyal bir proje olduğunu görmemek, ya da görmezden gelmek, bizim bulunduğumuz yerden seçilebildiği kadarıyla, çok acıdır, kabul edilemezdir, körlüktür, faciadır.

Durum, yol boyu çok defa berraklaşmıştır. Son olarak, Cumhurbaşkanı’nın geçen haftaki Vaşington ziyaretinde, iyice ortaya saçılmıştır.

Nitekim, ABD’ye vermediğimiz ödün kalmamıştır. Verip de halen bizim henüz bilmediğimiz ödünler, ayrıdır.

Karşılığında ikidar, halk nezdinde yitirdiği meşruiyeti, oradan, dilenmiştir…

Böylesi bir aczi, tarihimizde hiç bir iktidar seregilememiştir.

Sırf bu sebeple, iktidar derhal, istifa etmelidir.

Genel Başkan Özgür Özel’in, bu olguyu yakalamış ve meydanlara taşımış olması elbette çok şayan-ı takdirdir… Aynı bağlamda, Yarın, Meclis’in yeni dönem törenine, CB’nın meşruiyetini kaybettiğini ilan ederek katılmama kararını geliştirmiş olması da gayet yerinde olarak alınmış ve israrla sürdürülmesi gereken bir karardır. Kutluyorum…

Aynı çerçevede, ABD Büyükelçisi’ne haddini bildirmek gerekir. Büyükelçi, nelerin karşılığında olduğu, ortaya çıkan doğrultuda, iktidara meşruiyet ikram etmeden önce, bize, Osmanlı’nın millet sistemine dönmemizi öğütleyecek kadar, kendinden geçmiştir…

O’na, buradan haykırmamız gerekiyor:

- Go Home Yankee!..

- Amerikalı, dön evine!.. Sen kimsin, ya!.. Bize, hem de avamın ötesi bir dille, nasihat edemezsin!..

Bu dilden medet uman içimizdekilere de bir çift sözüm olacak:

- Emperyalizmin kucağında milli kurtuluş savaşı olmaz!..

Kendinize gelin…

Sorunlarımız yok mu? Var elbette… Bu sorunları; otuz beş yıl öncesinden başlayarak, ayrıca, bizden çok, bizden daha etkin, kim çalışmış, kim ifade etmiş ki!

Ama onları, biz bize, çözmeye kilitlenemiyor ve Okayanus aşırı odaktan çözüm beklemeye sıkışıyorsak, asıl burada koskocaman bir sorun var, demek oluyor…

O kadar ki, “eşit yurttaşlık” özlemleriyle yanıp tutuşurken, dakka bir, yargıda eşit yurttaşlığın rafa kaldırıldığına, bu zehrin en önce, omuzdaşlarımızı teker teker vurduğuna, seyirci bırakılmaya, sürükleniyoruz.

Yargıda eşit yurttaşlığın olmadığı devlet, devlet değildir!..

Durum o kadar böyle,  o kadar dış güdümlü, o kadar yapaydır ki; Selahattin Demirtaş, dokuz yıldır içeridedir ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin lehine verdiği karara rağmen, giderek bu kararı her şekilde destekleyen Türkiye Barolar Birliği’nin, 11 Temmuz 2025 tarihli açıklaması ortadayken; “Terörsüz Türkiye” diye ortaya atılan, hiç bir taraf, bilhassa O’nun tahliye edilmesi gerekliliğini gündeme getirmemektedir. Ayıptır, yazıktır, ya hu!.. Geçende kendisini, Sevgili Erdal Direğin’le birlikte, ziyaret ettim. Aramızda “kocaman cam” tecrit; olsun; fark etmedi, öylece kucaklaştık… Selam söyledi, hepinize, bütün Türkiye’ye

(https://www.ozgurifade.com.tr/haber-demirtas-ne-dusunuyor-4020.html)…

Eski Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı, yüz bilmem kaç dosyasına rağmen yargılandı mı? Hayır! Ama ortada iddianame yok, aylardır, gordüğümüz somut bir isnat yok, İBB Başkanımız ve arkadaşlarımız tutuklu yargılanıyorlar… Aynı bağlamda Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’nı tutuklayabilmek üzere, “alıştırma hareketleri” yapıyor, iktidar. Bu olmaz!..

Yargıda eşit yurttaşlığın olmadığı yerde, başkaca bir eşit yurttaşlığın peşine düşülmesi abestir!.. Anla bunu, ey Terörsüz Türkiye Komisyonu!..

 

Habire ve kasten çıkartılan anaforlarda kavramlar tuz buz oluyor… Önümüzü göremez oluyoruz… Gündemi konuşamıyor oluyor, gündemi konuşmamıza engel olmak isteyenlerin ekmeklerine, tereyağı sürüyor oluyoruz…

Halkın üçte ikisi soluk alamayacak haldedir… Bizim anladığımız, bu sonuç bilerek, mahsus, taammüden sağlanmıştır.

O kadar ki, Fener Patrikhanesi, İstanbul’un göbeğinde “devlet” olmak üzeredir.

Ama neredeyse kimse bunun farkına varabilecek halde değildir.

Gündemin etrafında; açık açık emperyalizmaya karşı kol kola girip, iktidarı, yığınlarla, daha da dev bir yürek olarak, istifaya zorlamaya, devam etmeliyiz.

Bu arada, lutfen, adayımız salınmıyor diye, hele bu aşamada yeni bir CB adayı arayışında bulunmamalıyız. Çünkü işte, kimi şimdi, aday diye kimi çıkaracak olsak, onu da ağızdan yel alsın, tutuklamaya girişebileceklerdir. Onun için, soğukkanlılıkla, bize yaraşır kararlıklıkla, mücadele etmeye devam edeceğiz…

Yaşasın Cumhuriyet Halk Partisi… Yaşasın Cumhuriyet… Yaşasın Kardeşlik,

Yaşasın Emeğin Dayanışması… Yaşasın, Bağımsızlık Mücadelemiz… Yaşasın tüm mazlum ulusların emperyalizmaya karşı, bağımzılık mücadelesi!..

Hepinizi bağrıma basıyorum… Sevgiler, saygılar sunuyorum… Kalın sağlıcakla…

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.