Toplumsal Bellek ve Yaşam Felsefesi: Türk Kimliğinin Kodları

ÖZEL HABER 08.08.2025 - 15:10, Güncelleme: 08.08.2025 - 15:10 286 kez okundu.
 

Toplumsal Bellek ve Yaşam Felsefesi: Türk Kimliğinin Kodları

Prof. Dr. Halil Çivi Türk toplumunun yaşam felsefesi, tarih bilinci ve toplumsal belleği üzerine derin bir sosyolojik analiz sunuyor.

Halil Çivi toplumumuzun kültürel sürekliliğini sadece siyasi ve ekonomik yapılarla sınırlamayıp, binlerce yıllık tarihsel deneyimlerin, inançların ve kolektif belleğin nasıl bir yaşam felsefesi oluşturduğunu inceliyor. Sabır, kanaat, kader gibi kavramların toplumun yaşam anlayışındaki yerini sorgularken, sosyologların kuramsal görüşleri ışığında Türk toplumunun toplulukçu (cemaatçi) yapıdan modern topluma geçiş sürecindeki sancılarına ve ulus devlet olma yolundaki mücadelesine de ışık tutuyor.     TÜRK TOPLUMUNUN YAŞAM FELSEFESİ, TARİH BİLİNCİ VE TOPLUMSAL BELLEĞİ ÜZERİNE BAZI ANIMSATMALAR ve GERÇEK ÇÖZÜM. Acaba Türk halkı kendini, kenditoplumunu ne kadar tanıyor?   Bir toplumun kültürel sürekliliği yalnızca siyasal veekonomik yapılardan ibaret değildir. O toplumun yaşadığı tarihsel deneyimleri, gündelik yaşam pratikleri, inançları, ve kollektif belleğinde kuşaktan kuşağa aktardığı çeşitli mitolojiler ve kahramanlıköğretileriyle şekillenir. Bizim toplumumuz, binlerce yıllıkuzun bir deneyim sürecinde, sabırlı, kanaatkâr, yazgıcı ve genellikle maneviyata yaslanan bir yaşam felsefesi ile dikkat çeker. Manevi değerler tamam, ancakyetmez. İşin akli,bilimsel ve maddi yönü ile de ilgilenmek gerekir. A- SosyolojiKuramları ve Türk Toplumu. Konumuzu daha kolay anlatabilmek için, çok kısa da olsa,bazı sosyologların kuramsal görüşlerinden yararlanmak ufkumuzu açacaktır. 1-Alman sosyoloğu Max Weber(1864-1920)'e göre; toplumların her türlü ekonomik, maddi üretim, tüketim ve paylaşım faaliyetleri o toplumların kültürel, manevi değerlerinin etkisi altında şekillenir. Türk halkının ortak belleğinde kuvvetle duyumsanan " kader, kanaat, sabır, itaat, tevekkül" odaklı yaşam anlayışı günümüzde bile halkımızın yaşam felsefesinin önemli bir belirleyicisidir. 2- Sosyolog FerdinandTönnies(1856-1936)ise, halkların sosyal örgütlenme biçimlerinitoplulukçu (cemaatçi) ve toplumcu ( cemiyetçi) olarak ikiye ayırmaktadır. Yoğun bir şekilde; din, mezhep, tarikat, cemaat ve aşiret modeli ile informel olarakörgütlenen halklar geleneksel toplulukçu bir yapı içindedir. Halbuki modern toplumlarda, feodal ve dinsel bir örgütlenme biçimi olan toplulukçu yapı giderek erir. Yerini formel toplumcu bir çağdaş yapıya bırakır. Türk toplumu henüz feodal, teokratik, yani toplulukçu bir sosyolojik yapıdantoplumcu bir örgütlenme biçiminetam anlamı ile terfi edememiştir. Topluluklara, feodal- teokratik yapılara dayalı bir ulus devlet kurabilmek oldukça zor ve sancılıdır. Bu anlamda, Türk toplumu henüz tam anlamı ile bir ulus devlet olamamıştır. Bu nedenle de yeterince uluslaşamamış ve demokratikleşememiştir. 3- Bir toplumunyapıştırıcı çimentosununkollektif bilinç ve ortakbellek olduğunu vurgulayan sosyolog ise Emile Durkhheim (1858-1917)'dir. Bu sosyoloğa göre ortak vatan sevgisi, ortak dil,güçlü aile bağları, ortak dinsel aidiyetler, ortak tarihsel geçmiş ve bu tarihselgeçmişiniçinde oluşan töreler, gelenekler otoplumun ortak yaşam felsefesini oluştur. Durkheime'in yaklaşımına göre, Türk toplumunun ortak yaşama bilincinin oldukça güçlü olduğu söylenebilir.Eğer bu ortaklaşa var olma ve birlikte yaşama bilinci ve güçlü ortak toplumsalbağlar olmasaydıacabaTürk toplumu M. K. Atatürk'ün etrafında toplanabilir ve KurtuluşSavaşı başarılabilir miydi? Biraz zor görünüyor... 4- Türk toplumunu ortak tarih bilinci ve ortak tarihsel bellek açısından anlayabilmemize yardım eden bir başkasosyolog da Maurice Halbwachs(18771945)' tır.Bu sosyoloğa göre bir toplum kendi ortak tarihsel belleğinde ( memoir collective)kendi geçmişini ne kadar olumlular ve iyi hatırlarsa geleceği kurmadaki bağları da o kadar güçlü olacaktır. Türklerin belleğinde bolca kahramanlık ve bolca da mağduriyetler vardır. Kahramanlar, toplumların güven ve özgüvenlerini diri tutar. Mağduriyetler ve ihanetler ise ortak düşmanları iyitanımave buortak düşmanlara karşı ortak tavır sergileme ve mücadele etme bilinci ve enerjisi üretebilir. B- Türk Toplumunun Gelenekse Yaşam Felsefesi: Sabır, Kanaat ve Onur. Türk toplumunun yaşam anlayışı, hem içsel direnç ve hem de kültürel töre ve geleneklerin etkileriyle" kanaat, sabır, kader,inanç ve onur" ile yaşam sürdürme şeklinde özetlenebilir. Sabır ve tevekkül, her türlü zorluğa karşı oluşturulmuş bir, manevi, psikolojik zırh gibidir. Yaşamın zorluklarını yazgıya,kaderebağlayarak böylece sorumluluklardan sıyrılabilme fırsatı yaratır. "Benim suçum değil, alnıma böyle yazılmış" diyerek hem kendini ve hem de iktidarda olanlarıaklama biçimine dönüşür. Yenileşme ve değişime fırsat tanımaz. Kanaatkâr olma, azla yetinme, kıt- kanaat geçinmeyi bilme, düşük eğilimli, düşük gelirli ve yeterince doğru kültürlenememiştoplum katmanlarınca bir "erdem" bir " üstünlük göstergesi" olarak algılanır. "Azıcık aşım, kaygısız başım " şeklindeki atasözü bu sonsuz kanaat felsefesinin ürünüdür. Sorgulama bilincinden yoksunluk vardır. Onur ya da haysiyet kavramı ise bireylerin toplum içindeki saygınlıklarını korumaya ve devam ettirmeye yarar. " Yeter ki onursuz olmasın aşk" şarkısındakionur sözcüğü bu sözcüğün çapının genişliğine örnektir. Onurlu ve ahlaklı yaşam çok güzeldir. Fakat tencerenin nasıl kaynayacağını öğretmez. Aklabilime, teknolojiye yönelmek de gerekir. C- Tarih Bilinci: Kahramanlıklar ve Travmalar. Türk toplumunun tarihsel ortak belleği; çoğunluklabaşarılar- kahramanlıklar ile, sürekli dış düşmanlar ve dış tehditler arasında salınım şeklindedir. Bu durum topluma ve bireylere hem bir büyük bir özgüven kaynağı hem de " geçmişte başarmıştık, şimdi yine başarabiliriz " gibi kendinisavunma ve karşı koyma cesareti üretir. Türk toplumunun tarih öğretilerigenelde destansı (epik) anlatılar üzerine şekillenir. Malazgirt Savaşı, İstanbul'un Fethi, Çanakkale Kahramanlığı,KurtuluşSavaşı ...veLozan Antlaşması bu düşünceye örnek olarak verilebilir. Tarihsel travmalar ise: Moğol İstilası, Haçlı Seferleri, Balkan mağlubiyeti,Sevr Antlaşması , Anadolu’nun işgali ise;dış güçlerin saldırılarının ülkemiz ve toplumumuz üzerindeki travmaları olarak algılanır. Bu tarihsel bakış açısına göre; haklı ve yerinde olarak, yüce önderimiz M. K. Atatürk,Türk toplumunca, hem dış düşmanları yenen, hem Türk toplumunun vatanınıkurtaran, ulusunaçağdaş bir devlet kuran ve hem de tarihteki en büyük ulusal ve ebedi kahramanı olarak konumlandırılır. D- Türk Toplumunun Kültürel Belleği: Sözlü Kültür ve Duygusal Aktarımlar. Türk toplumu, tarih sahnesine çıktığı günden zamanımızakadar olan süreçte , yazılı veönemliayak izler de bırakmakla birlikte, kendi kültür hazinesini daha çok, sözlü gelenekler ve duygusal aktarımlarla şekillendirmiştir. Atasözleri, deyimler, türküler, destanlar, gezici halk ozanlarının anlatıları, orta oyunları, ağıtlar...hep bu sözlü aktarımlarla yaşamıştır. Halķın din öğrenimi bile,bolca yazılı kaynakları olduğu halde, sözlü ve nakli din öğretisi olarakhalen devam etmektedir. Ayrıca Türk toplumunun kültürel belleğinin şekillenmesine, kısmen özgürleştirici tasavvuf geleneğinin de önemli katkıları olmuştur. Hoca Ahmet Yesevi, Hacıbektaş Veli, Mevlana Celalettin Rumi ... ve Yunus Emre gibi Tasavvuf ulularınıntoplumumuzun kültür belleğine yaptıkları katkılar hala yerlerini ve önemlerini korumaktadır. Toplumsal belleğin önemli bir kaynağı da toplum içinde yaşanan çeşitliduygulardır. Sevda, hasretlik, askerlik, savaşlar, hastalık,gurbet, acılar, ayrılıklar, ölümler, onur, hüzün, yurt sevgisi...ve benzeri konular halk edebiyatçıları kanalıyla toplumsal belleğe aktarılır. SON SÖZ,SONUÇ VE GERÇEK ÇÖZÜM. Türk toplumunun yaşam felsefesi, tarih bilinci, inançları,toplumsal ve kültürel belleği, insanların bireysel değerler ve yaşamlarının çok ötesinde,o topluma kültürünü ve kimliğini veren çok derin sosyolojik anlamlar taşır. Türk toplumundaki sabır, kanaat, yazgı, onur, tevekkül ( rızalık)inanç..gibi değerler setibir yönüyle bireylerin statik yaşam dirençlerini artırırken, öbür yönüyle de toplumsal değişime ve yenişmeye karşısert bir direnç bloğu oluştururlar. Toplumun tarihsel bilinci ise, kahramanlıkanlatıları ile mağlubiyet ve mağduriyet gitgeli içinde şekillenir. Fakat kültürel bellek hep canlı kalır. Unutulanların yerine yenileri eklemlenir. Mevcut Türk toplumu, yaklaşık 250 yıllık bir çağdaşlaşma çabasına ve deneyime sahip olmasına karşınhenüz toplum ile topluluk, kul ile özgür birey, feodallite ile modernite arasındaki bir sarkaçta sallanan bir "geçiş dönemi toplumu" karakterindedir. Daha tam olarak modernite ile kucaklaşarak bir dinginlik ve kararlılık kazanamamıştır. Çekişmeler devam etmektedir. Mevcutcaridemokrasi anlayışında daha çok feodal değerlere özgürlük anlayışı ile sınırlıdır ve çok eksiktir.Siyasi yelpazede feodal- teokratik değerlerle modern değerlerin çekişmesi devam etmektedir. Türkiye’de ki siyasi iktidarlar ve siyasi partilerin konumlanmalarıve politika üretmelerindeki rekabet ya dakavgatopluma hizmet götürme yarışı olmaktan çok bir eski- yeni ideoloji yarışı içine hapsedilmiş durumdadır. Eskinin içinde, topum sözleşmesi= anayasal güvence, çağdaş hukuk,özgür birey, kadın- erkek eşitliği,din ve vicdan özgülüğü, laik eğitim, evrensel insan hakları ve çağdaş demokrasi; yani çağdaş birey, çağdaş toplum, çağdaş devlet büyük oranda eksiktir. Kesin ve doğru çözüm Atatürk devrim ve ilkelerineamasız ve fakatsız olarak geri dönüpdemokrasiyi güçlendirmek,kadınıve erkeği özgür birey yaparak vesayetten kurtarmaktır. Kadın ve erkek bireyler ögür olursa, aileler, çocuklar...ve toplum da özgürleşir...    
Prof. Dr. Halil Çivi Türk toplumunun yaşam felsefesi, tarih bilinci ve toplumsal belleği üzerine derin bir sosyolojik analiz sunuyor.

Halil Çivi toplumumuzun kültürel sürekliliğini sadece siyasi ve ekonomik yapılarla sınırlamayıp, binlerce yıllık tarihsel deneyimlerin, inançların ve kolektif belleğin nasıl bir yaşam felsefesi oluşturduğunu inceliyor. Sabır, kanaat, kader gibi kavramların toplumun yaşam anlayışındaki yerini sorgularken, sosyologların kuramsal görüşleri ışığında Türk toplumunun toplulukçu (cemaatçi) yapıdan modern topluma geçiş sürecindeki sancılarına ve ulus devlet olma yolundaki mücadelesine de ışık tutuyor.
 



 

TÜRK TOPLUMUNUN YAŞAM FELSEFESİ, TARİH BİLİNCİ VE TOPLUMSAL BELLEĞİ ÜZERİNE BAZI ANIMSATMALAR ve GERÇEK ÇÖZÜM.

Acaba Türk halkı kendini, kenditoplumunu ne kadar tanıyor?

 

Bir toplumun kültürel sürekliliği yalnızca siyasal veekonomik yapılardan ibaret değildir. O toplumun yaşadığı tarihsel deneyimleri, gündelik yaşam pratikleri, inançları, ve kollektif belleğinde kuşaktan kuşağa aktardığı çeşitli mitolojiler ve kahramanlıköğretileriyle şekillenir.

Bizim toplumumuz, binlerce yıllıkuzun bir deneyim sürecinde, sabırlı, kanaatkâr, yazgıcı ve genellikle maneviyata yaslanan bir yaşam felsefesi ile dikkat çeker. Manevi değerler tamam, ancakyetmez. İşin akli,bilimsel ve maddi yönü ile de ilgilenmek gerekir.

A- SosyolojiKuramları ve Türk Toplumu.

Konumuzu daha kolay anlatabilmek için, çok kısa da olsa,bazı sosyologların kuramsal görüşlerinden yararlanmak ufkumuzu açacaktır.

1-Alman sosyoloğu Max Weber(1864-1920)'e göre; toplumların her türlü ekonomik, maddi üretim, tüketim ve paylaşım faaliyetleri o toplumların kültürel, manevi değerlerinin etkisi altında şekillenir.

Türk halkının ortak belleğinde kuvvetle duyumsanan " kader, kanaat, sabır, itaat, tevekkül" odaklı yaşam anlayışı günümüzde bile halkımızın yaşam felsefesinin önemli bir belirleyicisidir.

2- Sosyolog FerdinandTönnies(1856-1936)ise, halkların sosyal örgütlenme biçimlerinitoplulukçu (cemaatçi) ve toplumcu ( cemiyetçi) olarak ikiye ayırmaktadır. Yoğun bir şekilde; din, mezhep, tarikat, cemaat ve aşiret modeli ile informel olarakörgütlenen halklar geleneksel toplulukçu bir yapı içindedir. Halbuki modern toplumlarda, feodal ve dinsel bir örgütlenme biçimi olan toplulukçu yapı giderek erir. Yerini formel toplumcu bir çağdaş yapıya bırakır.

Türk toplumu henüz feodal, teokratik, yani toplulukçu bir sosyolojik yapıdantoplumcu bir örgütlenme biçiminetam anlamı ile terfi edememiştir.

Topluluklara, feodal- teokratik yapılara dayalı bir ulus devlet kurabilmek oldukça zor ve sancılıdır.

Bu anlamda, Türk toplumu henüz tam anlamı ile bir ulus devlet olamamıştır. Bu nedenle de yeterince uluslaşamamış ve demokratikleşememiştir.

3- Bir toplumunyapıştırıcı çimentosununkollektif bilinç ve ortakbellek olduğunu vurgulayan sosyolog ise Emile Durkhheim (1858-1917)'dir. Bu sosyoloğa göre ortak vatan sevgisi, ortak dil,güçlü aile bağları, ortak dinsel aidiyetler, ortak tarihsel geçmiş ve bu tarihselgeçmişiniçinde oluşan töreler, gelenekler otoplumun ortak yaşam felsefesini oluştur.

Durkheime'in yaklaşımına göre, Türk toplumunun ortak yaşama bilincinin oldukça güçlü olduğu söylenebilir.Eğer bu ortaklaşa var olma ve birlikte yaşama bilinci ve güçlü ortak toplumsalbağlar olmasaydıacabaTürk toplumu M. K. Atatürk'ün etrafında toplanabilir ve KurtuluşSavaşı başarılabilir miydi? Biraz zor görünüyor...

4- Türk toplumunu ortak tarih bilinci ve ortak tarihsel bellek açısından anlayabilmemize yardım eden bir başkasosyolog da Maurice Halbwachs(18771945)' tır.Bu sosyoloğa göre bir toplum kendi ortak tarihsel belleğinde ( memoir collective)kendi geçmişini ne kadar olumlular ve iyi hatırlarsa geleceği kurmadaki bağları da o kadar güçlü olacaktır.

Türklerin belleğinde bolca kahramanlık ve bolca da mağduriyetler vardır. Kahramanlar, toplumların güven ve özgüvenlerini diri tutar. Mağduriyetler ve ihanetler ise ortak düşmanları iyitanımave buortak düşmanlara karşı ortak tavır sergileme ve mücadele etme bilinci ve enerjisi üretebilir.

B- Türk Toplumunun Gelenekse Yaşam Felsefesi: Sabır, Kanaat ve Onur.

Türk toplumunun yaşam anlayışı, hem içsel direnç ve hem de kültürel töre ve geleneklerin etkileriyle" kanaat, sabır, kader,inanç ve onur" ile yaşam sürdürme şeklinde özetlenebilir. Sabır ve tevekkül, her türlü zorluğa karşı oluşturulmuş bir, manevi, psikolojik zırh gibidir. Yaşamın zorluklarını yazgıya,kaderebağlayarak böylece sorumluluklardan sıyrılabilme fırsatı yaratır. "Benim suçum değil, alnıma böyle yazılmış" diyerek hem kendini ve hem de iktidarda olanlarıaklama biçimine dönüşür. Yenileşme ve değişime fırsat tanımaz.

Kanaatkâr olma, azla yetinme, kıt- kanaat geçinmeyi bilme, düşük eğilimli, düşük gelirli ve yeterince doğru kültürlenememiştoplum katmanlarınca bir "erdem" bir " üstünlük göstergesi" olarak algılanır. "Azıcık aşım, kaygısız başım " şeklindeki atasözü bu sonsuz kanaat felsefesinin ürünüdür. Sorgulama bilincinden yoksunluk vardır.

Onur ya da haysiyet kavramı ise bireylerin toplum içindeki saygınlıklarını korumaya ve devam ettirmeye yarar. " Yeter ki onursuz olmasın aşk" şarkısındakionur sözcüğü bu sözcüğün çapının genişliğine örnektir. Onurlu ve ahlaklı yaşam çok güzeldir. Fakat tencerenin nasıl kaynayacağını öğretmez. Aklabilime, teknolojiye yönelmek de gerekir.

C- Tarih Bilinci: Kahramanlıklar ve Travmalar.

Türk toplumunun tarihsel ortak belleği; çoğunluklabaşarılar- kahramanlıklar ile, sürekli dış düşmanlar ve dış tehditler arasında salınım şeklindedir. Bu durum topluma ve bireylere hem bir büyük bir özgüven kaynağı hem de " geçmişte başarmıştık, şimdi yine başarabiliriz " gibi kendinisavunma ve karşı koyma cesareti üretir.

Türk toplumunun tarih öğretilerigenelde destansı (epik) anlatılar üzerine şekillenir. Malazgirt Savaşı, İstanbul'un Fethi, Çanakkale Kahramanlığı,KurtuluşSavaşı ...veLozan Antlaşması bu düşünceye örnek olarak verilebilir.

Tarihsel travmalar ise: Moğol İstilası, Haçlı Seferleri, Balkan mağlubiyeti,Sevr Antlaşması , Anadolu’nun işgali ise;dış güçlerin saldırılarının ülkemiz ve toplumumuz üzerindeki travmaları olarak algılanır.

Bu tarihsel bakış açısına göre; haklı ve yerinde olarak, yüce önderimiz M. K. Atatürk,Türk toplumunca, hem dış düşmanları yenen, hem Türk toplumunun vatanınıkurtaran, ulusunaçağdaş bir devlet kuran ve hem de tarihteki en büyük ulusal ve ebedi kahramanı olarak konumlandırılır.

D- Türk Toplumunun Kültürel Belleği: Sözlü Kültür ve Duygusal Aktarımlar.

Türk toplumu, tarih sahnesine çıktığı günden zamanımızakadar olan süreçte , yazılı veönemliayak izler de bırakmakla birlikte, kendi kültür hazinesini daha çok, sözlü gelenekler ve duygusal aktarımlarla şekillendirmiştir.

Atasözleri, deyimler, türküler, destanlar, gezici halk ozanlarının anlatıları, orta oyunları, ağıtlar...hep bu sözlü aktarımlarla yaşamıştır. Halķın din öğrenimi bile,bolca yazılı kaynakları olduğu halde, sözlü ve nakli din öğretisi olarakhalen devam etmektedir.

Ayrıca Türk toplumunun kültürel belleğinin şekillenmesine, kısmen özgürleştirici tasavvuf geleneğinin de önemli katkıları olmuştur. Hoca Ahmet Yesevi, Hacıbektaş Veli, Mevlana Celalettin Rumi ... ve Yunus Emre gibi Tasavvuf ulularınıntoplumumuzun kültür belleğine yaptıkları katkılar hala yerlerini ve önemlerini korumaktadır.

Toplumsal belleğin önemli bir kaynağı da toplum içinde yaşanan çeşitliduygulardır. Sevda, hasretlik, askerlik, savaşlar, hastalık,gurbet, acılar, ayrılıklar, ölümler, onur, hüzün, yurt sevgisi...ve benzeri konular halk edebiyatçıları kanalıyla toplumsal belleğe aktarılır.

SON SÖZ,SONUÇ VE GERÇEK ÇÖZÜM.

Türk toplumunun yaşam felsefesi, tarih bilinci, inançları,toplumsal ve kültürel belleği, insanların bireysel değerler ve yaşamlarının çok ötesinde,o topluma kültürünü ve kimliğini veren çok derin sosyolojik anlamlar taşır.

Türk toplumundaki sabır, kanaat, yazgı, onur, tevekkül ( rızalık)inanç..gibi değerler setibir yönüyle bireylerin statik yaşam dirençlerini artırırken, öbür yönüyle de toplumsal değişime ve yenişmeye karşısert bir direnç bloğu oluştururlar.

Toplumun tarihsel bilinci ise, kahramanlıkanlatıları ile mağlubiyet ve mağduriyet gitgeli içinde şekillenir. Fakat kültürel bellek hep canlı kalır. Unutulanların yerine yenileri eklemlenir.

Mevcut Türk toplumu, yaklaşık 250 yıllık bir çağdaşlaşma çabasına ve deneyime sahip olmasına karşınhenüz toplum ile topluluk, kul ile özgür birey, feodallite ile modernite arasındaki bir sarkaçta sallanan bir "geçiş dönemi toplumu" karakterindedir. Daha tam olarak modernite ile kucaklaşarak bir dinginlik ve kararlılık kazanamamıştır. Çekişmeler devam etmektedir.

Mevcutcaridemokrasi anlayışında daha çok feodal değerlere özgürlük anlayışı ile sınırlıdır ve çok eksiktir.Siyasi yelpazede feodal- teokratik değerlerle modern değerlerin çekişmesi devam etmektedir.

Türkiye’de ki siyasi iktidarlar ve siyasi partilerin konumlanmalarıve politika üretmelerindeki rekabet ya dakavgatopluma hizmet götürme yarışı olmaktan çok bir eski- yeni ideoloji yarışı içine hapsedilmiş durumdadır.

Eskinin içinde, topum sözleşmesi= anayasal güvence, çağdaş hukuk,özgür birey, kadın- erkek eşitliği,din ve vicdan özgülüğü, laik eğitim, evrensel insan hakları ve çağdaş demokrasi; yani çağdaş birey, çağdaş toplum, çağdaş devlet büyük oranda eksiktir.

Kesin ve doğru çözüm Atatürk devrim ve ilkelerineamasız ve fakatsız olarak geri dönüpdemokrasiyi güçlendirmek,kadınıve erkeği özgür birey yaparak vesayetten kurtarmaktır. Kadın ve erkek bireyler ögür olursa, aileler, çocuklar...ve toplum da özgürleşir...


 

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.