LİTYUM MADENCİLİĞİ ÇEVRESEL FELAKETTİR !

ÖZEL HABER 29.07.2025 - 16:34, Güncelleme: 29.07.2025 - 19:47 1464 kez okundu.
 

LİTYUM MADENCİLİĞİ ÇEVRESEL FELAKETTİR !

Seferihisar’da orman yangınları sonrası ‘maden’ istilası… 31 bin dönümde lityum aranacak!

Yeşim Tütün Geçen haftalarda yaşadığı büyük yangın felaketiyle gündeme gelen İzmir’in Seferihisar ilçesi şimdi de Margün Enerji'nin hedefinde. Seferihisar’ın neredeyse yüzde 10’una denk gelen bir alanda lityum madenciliği ve karbondioksit ticareti gibi yüksek etki yaratacak proje için harekete geçildi. Köylüler, tarım alanlarının zarar göreceği endişesiyle gelişmelere tepki gösteriyor. Haksız da değiller.. Şili de Atacama yeşil alanı lityum madenciliği sonrası çöle döndü. İklim krizine karşı yürütülen küresel mücadele, çelişkilerle örülü bir sahneye dönüştü. Bir yanda "temiz" enerjinin yükselişi, diğer yanda bu dönüşümün bedelini ödeyen, sesi bastırılmış topluluklar. Şili'nin Atacama Çölü, tam da bu çelişkinin kalbinde yatıyor. Elektrikli arabalar ve güneş panelleriyle gelen "yeşil devrim", tuz düzlüklerinin altındaki lityum hazinesine göz dikmiş durumda. Ancak bu dönüşüm, kuraklığın pençesindeki yerli halk için ne kurtuluş ne de ilerleme; aksine, bir yok oluş senaryosu Raquel Celina Rodriguez, bir zamanlar hayvanların çimenler arasında kaybolduğu yeşil bir vega'dan söz ediyor. Şimdi her şey kuru. Toprak çatlamış, koyunlar ölmüş, geçmişin sesleri kumlara gömülmüş. Çünkü her bir ton lityum için yarım milyon galon su çekiliyor ve binlerce yıldır var olan yeraltı suyu buharlaşıp gidiyor. Sergio Cubillos’un yaşadığı Peine kasabasında insanlar içme suyu sıkıntısı çekerken, maden şirketlerinin boruları buharlaşma havuzlarına su taşıyor. Acı Santiago’da alınan kararlardan damlıyor; ancak kuruyan dudaklar Atacama’da. Raquel Celina Rodriguez için Atacama tuz düzlükleri bir zamanlar canlı bir vahaydı . "Çimlerin arasından hayvanları göremiyordunuz," diye hatırlıyor, sesi kederle kalınlaşmış. Bugün ise toprak çatlamış ve çorak, ailesinin koyun yetiştirme geleneği kuraklık ve lityum madenciliğinin bitmek bilmeyen susuzluğu yüzünden yok olmuş durumda. Çıkarılan her bir ton lityum için 500.000 galon su gerekiyor ve bu da binlerce yıl süren yeraltı sularını kurutuyor. Sergio Cubillos, Peine'de yaşadığı topluluğun içme suyu sistemlerinin çöküşünü ve yerini şirketlerin buharlaşma havuzlarını besleyen boru hatlarının almasını izliyor. "Maden şirketleri milyonlarca metreküp su aldı," diyor. "Kararlar Santiago'da alınıyor; acı çeken insanlardan uzakta." Biyolog Faviola González, flamingo yavrularının nadir görüldüğü ve küçülen lagünlerin tüm besin zincirlerini altüst ettiği Los Flamencos Ulusal Koruma Alanı'ndaki radyoaktif serpintileri belgeliyor. "Buradaki su çok eski," diye açıklıyor. "Çok fazla su alırsak, onu yenileyecek hiçbir şey kalmaz Bu mu temiz enerji peki ? Bilim insanları ve yerel biyologlar ekosistemlerin geri dönüşsüz biçimde çöktüğünü söylüyor. Flamingoların yavrulaması artık nadir bir mucize, kadim keçiboynuzu ağaçları kuruyor. Bu bölge artık sadece bir maden sahası değil, aynı zamanda bir deney alanı — şirketlerin "sürdürülebilirlik" iddialarını test ettiği, insanların ise kobay olduğu bir çöl laboratuvarı. SQM gibi devler doğrudan çıkarma teknolojilerini ve su reenjeksiyonunu pazarlarken, yerli halk bu vaatleri göz göre göre gelen bir felaketin ön sözü olarak okuyor. Sara Plaza'nın sözleri çarpıcı: “Bize para verdiler, ama kaybettiğimiz suyla hepsini takas ederim.” Paranın telafi edemediği şeyler vardır. Su gibi. Toprak gibi. Gelecek gibi. Şili hükümeti bu süreci "Ulusal Lityum Stratejisi" başlığıyla bir iklim eylemi olarak sunuyor. Ancak bu bir eylem değil, bir inkâr. Yerli halklar iş değil, toprak istiyor. Geçici ödemeler değil, kalıcı haklar. Şeffaflık değil, adalet. Yeşil enerji devrimi bir kez daha, dünyanın zengin kuzeyinin karbon kefaretini, yoksul güneyin sırtına yıkıyor. Avrupa sokaklarında gururla sürülen elektrikli arabaların şarjı, Atacama’nın can suyundan alınıyor. Flamingoların kanat çırpışları susuyor, çünkü batarya doluyor. Bu bir eşitlik değil; bu, modern bir sömürgecilik. Gezegeni kurtarmak istiyoruz, evet. Ama bunu insanları yok ederek yapamayız. Faviola González’in sözleri bu çelişkiyi bir cümlede özetliyor: “Elektrikli arabalar Avrupalılar için, bizim için değil. Ama çaldıkları bizim suyumuz.” İşte hakikat tam da burada başlıyor: Teknolojik ilerleme, yerel çöküş pahasına olmamalı. İklim adaleti, yalnızca CO₂ rakamlarını değil, insan hikâyelerini de kapsamalı. Şili'nin tuz düzlükleri, bir tür zaman kapsülü gibi duruyor önümüzde. Geleceğin yeşil ütopyası burada, çorak bir distopyaya dönüşmekte. Lityum bitecek bir gün. Belki bir batarya daha üretilemeyecek. Ama o gün geldiğinde Atacama’da hâlâ yaşam olacak mı? Sara Plaza soruyor: “Sonra ne olacak? Su yok, ürün yok, sadece toz.” O toz, yalnızca çöl rüzgârlarında değil; yüzümüzü yıkadığımız temiz suda, sürdüğümüz araçta, taktığımız çevreci etiketlerde uçuşuyor. Artık sormalıyız: Temiz enerji kimin için temiz? Ve gerçekte bedelini kim ödüyor ve kimler kazanıyor ? Kaynaklar şunlardır: DailySkeptic.org BBC.com Enoch, Brighteon.ai
Seferihisar’da orman yangınları sonrası ‘maden’ istilası… 31 bin dönümde lityum aranacak!

Yeşim Tütün

Geçen haftalarda yaşadığı büyük yangın felaketiyle gündeme gelen İzmir’in Seferihisar ilçesi şimdi de Margün Enerji'nin hedefinde. Seferihisar’ın neredeyse yüzde 10’una denk gelen bir alanda lityum madenciliği ve karbondioksit ticareti gibi yüksek etki yaratacak proje için harekete geçildi. Köylüler, tarım alanlarının zarar göreceği endişesiyle gelişmelere tepki gösteriyor.

Haksız da değiller..
Şili de Atacama yeşil alanı lityum madenciliği sonrası çöle döndü.

İklim krizine karşı yürütülen küresel mücadele, çelişkilerle örülü bir sahneye dönüştü. Bir yanda "temiz" enerjinin yükselişi, diğer yanda bu dönüşümün bedelini ödeyen, sesi bastırılmış topluluklar. Şili'nin Atacama Çölü, tam da bu çelişkinin kalbinde yatıyor. Elektrikli arabalar ve güneş panelleriyle gelen "yeşil devrim", tuz düzlüklerinin altındaki lityum hazinesine göz dikmiş durumda. Ancak bu dönüşüm, kuraklığın pençesindeki yerli halk için ne kurtuluş ne de ilerleme; aksine, bir yok oluş senaryosu

Raquel Celina Rodriguez, bir zamanlar hayvanların çimenler arasında kaybolduğu yeşil bir vega'dan söz ediyor. Şimdi her şey kuru. Toprak çatlamış, koyunlar ölmüş, geçmişin sesleri kumlara gömülmüş. Çünkü her bir ton lityum için yarım milyon galon su çekiliyor ve binlerce yıldır var olan yeraltı suyu buharlaşıp gidiyor. Sergio Cubillos’un yaşadığı Peine kasabasında insanlar içme suyu sıkıntısı çekerken, maden şirketlerinin boruları buharlaşma havuzlarına su taşıyor. Acı Santiago’da alınan kararlardan damlıyor; ancak kuruyan dudaklar Atacama’da.

Raquel Celina Rodriguez için Atacama tuz düzlükleri bir zamanlar canlı bir vahaydı . "Çimlerin arasından hayvanları göremiyordunuz," diye hatırlıyor, sesi kederle kalınlaşmış. Bugün ise toprak çatlamış ve çorak, ailesinin koyun yetiştirme geleneği kuraklık ve lityum madenciliğinin bitmek bilmeyen susuzluğu yüzünden yok olmuş durumda. Çıkarılan her bir ton lityum için 500.000 galon su gerekiyor ve bu da binlerce yıl süren yeraltı sularını kurutuyor. Sergio Cubillos, Peine'de yaşadığı topluluğun içme suyu sistemlerinin çöküşünü ve yerini şirketlerin buharlaşma havuzlarını besleyen boru hatlarının almasını izliyor. "Maden şirketleri milyonlarca metreküp su aldı," diyor. "Kararlar Santiago'da alınıyor; acı çeken insanlardan uzakta."
Biyolog Faviola González, flamingo yavrularının nadir görüldüğü ve küçülen lagünlerin tüm besin zincirlerini altüst ettiği Los Flamencos Ulusal Koruma Alanı'ndaki radyoaktif serpintileri belgeliyor. "Buradaki su çok eski," diye açıklıyor. "Çok fazla su alırsak, onu yenileyecek hiçbir şey kalmaz
Bu mu temiz enerji peki ?

Bilim insanları ve yerel biyologlar ekosistemlerin geri dönüşsüz biçimde çöktüğünü söylüyor. Flamingoların yavrulaması artık nadir bir mucize, kadim keçiboynuzu ağaçları kuruyor. Bu bölge artık sadece bir maden sahası değil, aynı zamanda bir deney alanı — şirketlerin "sürdürülebilirlik" iddialarını test ettiği, insanların ise kobay olduğu bir çöl laboratuvarı.

SQM gibi devler doğrudan çıkarma teknolojilerini ve su reenjeksiyonunu pazarlarken, yerli halk bu vaatleri göz göre göre gelen bir felaketin ön sözü olarak okuyor. Sara Plaza'nın sözleri çarpıcı: “Bize para verdiler, ama kaybettiğimiz suyla hepsini takas ederim.” Paranın telafi edemediği şeyler vardır. Su gibi. Toprak gibi. Gelecek gibi.

Şili hükümeti bu süreci "Ulusal Lityum Stratejisi" başlığıyla bir iklim eylemi olarak sunuyor. Ancak bu bir eylem değil, bir inkâr. Yerli halklar iş değil, toprak istiyor. Geçici ödemeler değil, kalıcı haklar. Şeffaflık değil, adalet.

Yeşil enerji devrimi bir kez daha, dünyanın zengin kuzeyinin karbon kefaretini, yoksul güneyin sırtına yıkıyor. Avrupa sokaklarında gururla sürülen elektrikli arabaların şarjı, Atacama’nın can suyundan alınıyor. Flamingoların kanat çırpışları susuyor, çünkü batarya doluyor. Bu bir eşitlik değil; bu, modern bir sömürgecilik.

Gezegeni kurtarmak istiyoruz, evet. Ama bunu insanları yok ederek yapamayız.

Faviola González’in sözleri bu çelişkiyi bir cümlede özetliyor: “Elektrikli arabalar Avrupalılar için, bizim için değil. Ama çaldıkları bizim suyumuz.” İşte hakikat tam da burada başlıyor: Teknolojik ilerleme, yerel çöküş pahasına olmamalı. İklim adaleti, yalnızca CO₂ rakamlarını değil, insan hikâyelerini de kapsamalı.

Şili'nin tuz düzlükleri, bir tür zaman kapsülü gibi duruyor önümüzde. Geleceğin yeşil ütopyası burada, çorak bir distopyaya dönüşmekte. Lityum bitecek bir gün. Belki bir batarya daha üretilemeyecek. Ama o gün geldiğinde Atacama’da hâlâ yaşam olacak mı?

Sara Plaza soruyor: “Sonra ne olacak? Su yok, ürün yok, sadece toz.”
O toz, yalnızca çöl rüzgârlarında değil; yüzümüzü yıkadığımız temiz suda, sürdüğümüz araçta, taktığımız çevreci etiketlerde uçuşuyor.

Artık sormalıyız:
Temiz enerji kimin için temiz? Ve gerçekte bedelini kim ödüyor ve kimler kazanıyor ?

Kaynaklar şunlardır:

DailySkeptic.org

BBC.com

Enoch, Brighteon.ai

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.