Hayatın karmaşık dehlizlerinde yol alırken, bazen öyle anlar yaşarız ki kendi değerlerimizi, duruşumuzu sorgulamadan edemeyiz. Özellikle ikiyüzlülüğün, riyakarlığın en yakınlarımızdan zuhur ettiğini görmek, içimizde derin bir hayal kırıklığı ve şaşkınlık yaratır. "Ben ne yaşıyorum?" sorusu, dudaklarımızdan dökülmese de zihnimizde yankılanır durur.
Günümüzde, zorda kalmış birine el uzatmak, bir zamanlar erdem sayılırken, ne yazık ki artık "ahmaklık" veya "aptallık" damgası yiyor. Oysa kişi üzerine düşeni yapmalı, iyilik tohumlarını ekmeli. Eğer karşı taraf bu iyiliği suistimal ediyorsa, bu onun sınavı değil midir? Bizim niyetimiz ve eylemimizle ilgilidir önemli olan.
Fakat madalyonun diğer yüzü var: Bu durumu "ahmaklık" ya da "aptallık" olarak nitelendiren, iyiliği yargılayan üçüncü şahıslar... Nasıl oluyor da aynı kişiler, kendi muhalefet ettikleri durumu, sanki hiç eleştirmemiş, hiç yargılamamış gibi, hatta o iyiliği kendileri düşünüp yapmış gibi konuşabiliyorlar? İşte tam da bu noktada, o narsist tavırla nasıl baş edeceğimizi bilemez hale geliriz.
Önümüzde çok seçenekli, çetrefilli bir havuz problemi duruyor:
* Yardım isteyen bir mağdur: Çaresizliğiyle karşımızda duran, el uzatmayı bekleyen kişi.
* Destek veren bir yardımsever: Kalbindeki iyilikle hareket eden, yardım etmeye hevesli kişi.
* Muhalefet eden, yargılayan eşraf: Sürekli eleştiren, "neden yaptın" diyen, iyiliği küçümseyen çevre.
* Yardımı kabul edip, suistimal eden aynı mağdur: İyiliği kötüye kullanan, yardımseveri hayal kırıklığına uğratan kişi.
* Desteği verip, her türlü saygısızlığa maruz kalan destekçi: İyiliğinin karşılığında nankörlük ve kötü muamele gören yardımsever.
* Tüm muhalefete, yargıya, yaygaraya sebep verip, sonra tüm iyiliği kendi yapmış gibi görünen narsist kişiler: Durumun en can sıkıcı yanı, başkalarının emeğini ve iyi niyetini sahiplenen, kendilerine mal eden bu kişilikler.
Peki, insan böylesi bir karmaşanın içinde ayakta kalabilmek, kendi değerlerinden ödün vermemek için nasıl bir karaktere sahip olmalı?
Sanırım anahtar kelime "sağlam duruş" ve *"içsel pusula"*ya sahip olmak.
Öncelikle, iyiliğin, yardımlaşmanın kendi içsel değerlerimizden kaynaklandığını unutmamalıyız. Başkalarının ne dediği, nasıl tepki verdiği, bizim niyetimizi ve eylemimizin değerini azaltmamalı. İyilik, bir karşılık beklentisiyle değil, insanlık borcu ve vicdanın sesiyle yapılmalı. Bu, bizi suistimale uğramaktan tamamen korumasa da, en azından vicdanımızın rahat olmasını sağlar.
İkinci olarak, sınır çizmeyi öğrenmeliyiz. Yardımseverlik, kendimizi başkalarının ayak paspası haline getirmek anlamına gelmez. Nerede duracağımızı bilmek, tekrar eden suistimallere "dur" diyebilmek, hem kendi ruh sağlığımız hem de ders çıkarması gereken karşı taraf için önemlidir. Bu, "ahmaklık" değil, aksine akıllıca bir kendini koruma mekanizmasıdır.
Üçüncüsü, narsistlikle baş etme konusunda ise, en etkili yol farkındalık ve umursamazlık olabilir. Bu tür kişilerin temel amacı, kendi üstünlüklerini ve haklılıklarını ispat etmektir. Onların oyununa gelmemek, söylediklerinin ardındaki gerçek niyetlerini görmek ve kendi değerlerimize sıkı sıkıya tutunarak, bu söylemleri kişisel almamak büyük bir olgunluk gerektirir. Onların "iyiliği kendine mal etme" çabaları, aslında kendi içlerindeki boşluğun ve güvensizliğin bir göstergesidir. Gerçek iyilik, sessizce yapılan ve alkış beklemeden, sadece iyi niyetle yola çıkılan iyiliktir.
Nihayetinde, zorlu bir süreç olsa da, bu tür deneyimler bizi daha bilge, daha dirençli hale getirebilir. İyiliği, ne olursa olsun içimizde yaşatmak, ancak aynı zamanda kendimizi korumayı bilmek, bu "havuz problemi"nin üstesinden gelmemize yardımcı olacak en önemli meziyetlerdir. Belki de bu yaşadıklarımız, bize kendi "gerçek duruşumuzu" bulma fırsatı sunuyordur.
Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bu karmaşık durumlarla baş etmek için başka hangi özelliklere sahip olmak gerekir?