Sen gittin!
Anılar beynimde öyle derin çizgiler çizdi ki beni günbegün zehirliyor
Yüceliklerin ve neşeli ceylanların yaşadığı Mevlevi dağlarına sığındım,
Varlığını gizleyen ve yolumdan kaçan sevgiliye ağlıyorum
Kırılmış taze gelincikler gibi köklerimden koparıldım
Hatırlıyor musun sevgili, güzel şeylerden, aşktan ve sevgiden konuşurduk
Geçmişten bugüne her kelime sonsuzluğa akan bir nehir gibiydi
Şimdi her kelimeyle aldatılan sürgün bir kuş gibi, her kelime kınama ve aldatmacayla dolu
Kader bizi bir araya getirseydi, şiirler konuşacaktı, tepeler varlığımızla çiçek açacaktı.
Şimdi tüm engebeli tepeler hiçliğe yuva oldu
Gençliğim geçti, bulut damlalarıyla ıslanmış toprak gibi ıslandım
Sanki birini aşık etmeye zorladım, bunun için cezalandırıldım
"Sabahın erken saatlerinden gün batımına kadar her yere yağan yağmur, sanki sadece sabah toplanması gereken papatyalara ve çiçeklere yağıyordu.
Gün batımına kadar yağmaya devam eden yağmura rağmen gözlerimdeki ateş sönmedi
[Ah] Sevgili, gözlerinin güneşini, elma yanaklarını, ipeksi tenini, ışığı örten o güzel yüzünü benden esirgeme.
Gül rengi yanakların ve kiraz dudakların için hayatımı feda ederim.
Yüzünün güzelliğine uzaktan bakmanın bile en tutkulu aşktan daha güzel olduğunu biliyor musun?
Sabah güneşle buluştuğunda
Gözlerinin, tembel tepelerden toplanan en güzel çiçeklerin kokusundan daha güzel koktuğunu asla unutamam.
Sen yurdundan gideli ben de yolumu kaybettim, gözümün ışığından kaybolanlar gibi, bir daha gönlümü sevindiren bir sabah göremedim.
Işığın Şairi