( Sadece yaralar kanamaz! )
Bir nehir düşünün… Yüzyıllardır topraklara bereket taşımış, köylerin türkülerine karışmış, çocukların kahkahasına yoldaş olmuş. Şimdi ise simsiyah akıyor. Bu sadece Trakya’nın değil, aslında tüm insanlığın kendi kendine kurduğu tuzağın adı: Ergene.
Bugün Ergene’ye baktığınızda, suyun rengini değil, insanlığın ayıbını görürsünüz. Sanayinin atıkları, bilinçsiz tarım ilaçları, kontrolsüz şehirleşme… Hepsi birleşmiş, toprağın kalbine zehir bırakıyor. Ölçülen değerler, suyun artık yaşam değil, ölüm taşıdığının kanıtı. Ergene, dünyadaki en kirli nehirler arasında sayılıyor.
Ama mesele sadece bilimsel veriler değil. Mesele, bizim gözlerimizin körleşmesi. Çünkü her gün kıyısından geçiyoruz ama içinden geçenleri görmüyoruz. Bir zamanlar tarlalara bereket taşıyan bu nehir, bugün çocuklara gelecek değil, hastalık taşıyor. Balığın kaybolduğu, toprağın kuruduğu, umudun çekildiği bir coğrafya bırakıyor geride.
Yıllardır planlar yapıldı: eylem planları, arıtma tesisleri, projeler… Ama sonuç değişmedi. Ergene hâlâ siyah akıyor. Hâlâ susmuyor, hâlâ fısıldayanların değil, görmezden gelenlerin yüzüne haykırıyor. Çünkü sorun bir “çevre felaketi” değil sadece; sorun, bir ahlak felaketi. İnsan kendi çocuğuna bırakacağı geleceği bile zehirleyebiliyorsa, asıl kirlilik sudan önce vicdanda başlamıştır.
Bugün hâlâ geç değil. Ergene, belki feryat ediyor ama hâlâ akıyor. Ve akarken bize son bir şans sunuyor: Ya ona kulak vereceğiz ya da suskunluğumuzla birlikte biz de yok olup gideceğiz.
Çünkü mesele bir nehir değil, bir coğrafya değil. Mesele, insanın kendi vicdanıyla yüzleşmesi.
Ve belki de en önemlisi… Trakya’nın çocukları yeniden tertemiz suda yüzebilsin, çiftçi topraklarını korkusuzca sulayabilsin, yarınlarımız siyah değil berrak aksın diye.