Bu sabah yine uyandık…
Penceremizden içeri süzülen ışık, sıradan bir günün değil, 102 yıllık bir destanın sabahıydı.
Çünkü biz bu sabah, nefes alabiliyorsak; çocuklarımız özgürce okula gidiyorsa, kadınlarımız, gençlerimiz, yaşlılarımız umutla güne başlıyorsa…
Bu, nasırlı ellerin, uykusuz ömürlerin ve gözyaşlarıyla yoğrulmuş bir milletin eseridir.
Kimi elinde mermiyle, kimi kucağında bebekle yola çıktı.
Şerife Bacı, sırtındaki cephaneyi ıslatmasın diye üzerindeki hırkayı mermilere örttü, kendisi dondu; ama vatan donmasın diye…
Henüz 15 yaşına bile basmadan cepheye koşan Balıkesirli, Sivaslı, Konya ve Edirneli 15’liler vardı.
Okul sıralarını boş bıraktılar, bir daha dönemeden gittiler.
Onlar hiç mezun olamadı…
Ama biz, onların bıraktığı kalemle Cumhuriyet’in öğrencileri olduk.
Bir kadının omzunda tüfek, kucağında bebek;
bir gencin elinde defter değil, tüfek vardı.
Kara Fatma, Nezahat Onbaşı, Halide Edip...
Hepsi, vatan toprağını sadece savunmadı;
üzerine özgürlüğü ve eşitliği inşa etti.
Cumhuriyet, onların alın teriyle, dualarıyla, uykusuz geceleriyle kuruldu.
Ve sonra bir adam çıktı;
yorgun bir milletin kalbine umut ekti.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk.
O, yalnızca bir komutan değil; bir halkın yeniden dirilişinin, bir ulusun yeniden ayağa kalkışının adıydı.
“Yurtta sulh, cihanda sulh” diyerek geleceğe yön veren;
kadınıyla erkeğiyle, köylüsüyle, genciyle herkesin elinden tutan bir liderdi.
Cumhuriyet’i ilan ettiğinde aslında sadece bir devlet kurmadı,
bir bilinç, bir umut, bir yol haritası bıraktı bize.
Bugün hâlâ birileri “Cumhuriyet bize ne verdi?” diye sorabiliyorsa,
cevabı aramak için sadece bu topraklara değil, Anıtkabir’in sessizliğine, şehitliklerin taşına, nasır tutmuş ellere bakmak yeterlidir.
Cumhuriyet, bir armağan değildir…
Cumhuriyet, bir bedelin sonucudur.
Seyit Onbaşı’nın sırtladığı top mermisi sadece bir demir yığını değildi;
bir milletin onuruydu.
Kara Fatma’nın yaktığı ateş, sadece düşmanı değil; cehaleti, umutsuzluğu, esareti de yaktı.
Ve Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet, o ateşin hiç sönmeyen ışığı oldu.
Bugün 102 yaşında bir Cumhuriyetimiz var.
O, hâlâ genç.
Çünkü onu yaşatan biziz.
Her sabah, bayrağa bakıp “iyi ki varsın” diyebilen her kalp, Cumhuriyet’in nabzıdır.
Biz bu sabah bir kez daha uyandık.
Ama unutmamalıyız ki,
birileri o sabah hiç uyanamadı ki biz özgür uyanabilelim.
