Darvin’in, “..... Tavuklar önlerine atılan bir avuç yemi gagalarken, yumurtalarının alındığını görmezler ....” sözü durumumuzu çağrıştırıyor. Halk sorununun ekonomi olduğuna odaklanırken, onun düşmanımıza bağımlı olmamızdan kaynaklandığını görmüyor. Yanlış düşmana karşı savaşı kazanmayacağını da bilmiyor.
Biz kendi kendimizi yiyip bitirirken, Türkiye yalnız bırakıldı. BM işe yaramayan, gereksiz bir yük oldu.
NATO üyesi bir ülke hücuma uğradığında, diğer üye ülkelerin birbirlerine yardımı boş bir hikâye! Bu ancak bütün üyelerin oy birliğiyle olabiliyor Sevr’i geri isteyen, ülkeler varken biz yardım oyu alamayız.
NATO ülkeleri bizim parçalamamızı içeren BOP’ni desteklerken, onlardan bize fayda gelmez.
Son olaylar, Ortadoğu’da uygulaması hızlanan BOP’inde sıranın Türkiye’yi dize getirip, Güney doğu illerimizin koparılması isteneceğini gösteriyor.
Dolayısıyla NATO’nun bize faydasından çok, zararı var ve bizi taraf tutmaya zorlayan, seçeneklerimizi kısıtlayan bir ayak bağı. Batmamızı isteyen NATO ülkelerinden bize hiçbir fayda çıkmayacağı da kesin.
Zâten ABD’den kendisinden başka kimseye fayda gelmez, Yunanistan’dan komşu olmaz, Araplara da itimat edilmez. İran büyük ülkedir, anlaşmalıyız.
Bölgemizde tarafsız sulhçu bir ülke olmamıza NATO engel. Yâni NATO’da olmamızın anlamı yok!
Şimdi içinde olduğumuz durumda, Türkiye şimdiden caydırıcı bir güç göstermezse, olası bir savaşı yalnız yapmak, ya da ABD / Siyonist İsrail isteklerine boyun eğmek zorunda kalabilir.
ABD’ye bağımlılığımız, 1945-1947’de başladı. Başa gelen yönetimlerin yanlış tutumu ile bağımlılığımız arttı. Göz göre göre üç tarafımız sarıldı.
Yakında Güney Kıbrıs tamamen ABD / İsrail / Yunanistan ve Fransa’nın emrinde olacak. KKTC’e bulunan askeri gücümüz hedef olarak belirlenecek ve istedikleri anda yok edilecek. Kıbrıs, İncirlik’in yerini alarak, Akdeniz ve Türkiye’yi kontrol eden askeri üst olacak. Ve şimdiden önlem alınmazsa Kıbrıs Türklerinin akıbeti Filistinlilere benzeyecek. Ege adalarımız da anlaşmalara aykırı olarak istila edildi ve silahlandırıldığı için, Akdeniz ve Güney Ege’de etrafımız tamamen çevrilmiş durumda.
Güney Batı sınırımızda, Dedeağaç’ta, Trakya’yı ve Kuzey Ege’yi etkisi altına alan ABD üssü kuruldu. Güney doğumuz, içimize yerleştirilmiş ve ABD’den emir bekleyen donanımlı güçlerle dolduruldu.
Vatan topraklarına yayılmış on milyondan fazla yabancı var. Bunların özellikle Afganistan’dan gelenleri, ABD’nin oradayken eğittiği askerler olduğu söyleniyor.
Irak ve Suriye hududumuz ABD tarafından desteklenen, donatılan ve yönetilen, 200 bine yakın çeşitli isim ve gayelerde çarpışacak güçlerle sarılı. Hatay koruması zor kritik bir durumda, toplum olarak devamlı yabancılaştırılıyor.
Diğer yandan, İsrail / Filistin olayları, İsrail ve destekçisi ABD’nin yaptıklarının, ne pahasına olursa olsun BOP’ni bir an evvel uygulamak olduğunu gösteriyor. Bu zâten saklı değildi, Filistin istilası ile yaşanır oldu. Yâni, biz topun ağzındayız!
*****
Maalesef en büyük sağırlık duymak istemeyende ve en karanlık körlük görmek istemeyendedir. CIA demeye çekinip, her musibete FETÖ diyerek kendimizi aldatan tuhaf bir toplumuz. Ve gerçek düşmanlarımızla dost görünümünde geçirdiğimiz her gün, bağımlığımızı artıyor, zayıflıyoruz. Güçlü ülke, büyük ülke algısını kaybediyoruz. Kaybettikçe yalnızlaşıyoruz!
Türkiye, 1945’ten bu güne, kendi isteğiyle yalnız Ecevit’in, bütün zorluklara rağmen, Kıbrıs’ta başarı ile savaştı. Ancak başarı kısıtlı idi. KKTC başka hiçbir ülkeden tanım alamadı! Savaştan sonra, 51 yıldır uygulanan ambargoyu, kıramadık! Yoksa kırmadık mı?
Kıbrıs savaşının bize faydası ABD’nin uyguladığı ambargolara karşı, kendimize yeterli olmak için halkın yardımıyla kurulan silah sanayisinin doğmasıydı.
Maalesef sonradan yapılan yanlışlar, savunmamızda tamamen kendimize yeterliğimizi engelledi, engelliyor.
Bir hücuma uğradığında, Türkiye’nin, uzak, yakın, hiç bir komşusundan ilk el destek alacak durumu yok.
Bu nedenle şimdiden caydırıcı gücümüz arttırılmalıdır. Ülkemize yaşatılan hakarete yakın olaylara baş eğmeyerek, karşı durabilme gücünde olduğumuz gösterilmelidir.
*****
Ukrayna’nın harcanması pahasına, Rusya ABD tuzağına düşmüş ve yıpranmaktadır, başka bir cephede savaş açmaya veya başkasının savaşına dahil olmaya girişemeyecektir.
Ekonomik sıkıntıda olan İran zâten kendi sorunlarıyla uğraşmak zorundadır ve istese bile bize yardım edemez. Afganistan, Pakistan ve Hindistan, istemelerine rağmen, uzak mesafedeki yıpranacakları bir savaşa iştirake yanaşamazlar.
Çin ölçülü ve temkinli hareket edecek ve varlığını hissettirmekle sınırlı kalacaktır. Çünkü ABD Ortadoğu’da bizimle ve İran ile uğraşırken, Çin büyük bir olasılıkla çoktan beri arzuladığı Tayvan’ı ilhak etme fırsatını kullanacaktır.
Araplar için tahmin yazmaya bile değmez. Kendimizi aldatmayalım, Irak, Suriye, Filistin ve İran nasıl yalnız kaldıysa, biz de yalnız kaldık. Kimse ABD gölgesinde hareket eden, ama ABD’nin desteklediği ve yönettiği güçler tarafından hücuma uğramış bir ülkeye yardıma cesaret etmez. Yalnızız! Uykudayız!
*****
En başarılı zafer, ancak çarpışmadan elde edilen zaferdir. Bazı şartlarda da, büyük bir yenilgiyi ve zararı önleyen, güç göstererek çarpışmayı önlemektir.
Düşmanını tanımayan ülke, savaş kazanamaz.
Düşmanını dost olarak algılayan her ülke, özgürlüğünü kaybetmeye mahkûm olur.
ABD’nin Türkiye üzerdeki son zorlayıcı hareketleri doğru değerlendirilmeli ve zayıflık ve itaat yerine, çıkarlarımızı koruduğumuzu gösterir şekilde olmalıdır.
En iyi savunma, zamanında atak yapabileceğini göstermiş olmakla başlar. Bunun için de bütün silahların ve koruma perdesinin hazır olması, görülmeli ve bilinmelidir. Kötü, niyetli olanlar ancak kendilerine gelecek zararı bildiklerinde yapacakları kötülük için başka yollar ararlar. İran’a yapılan saldırının USA ve İsrail için ters tepmesi, bu hususta yerinde bir örnektir.
ASELSAN ve çalışanları en yüksek koruma altına alınmalı ve savaş uçaklarının kontrol aparatları tekrar geliştirilerek hazır olmalıdır. Aksi hâlde ABD uçaklarımızın savaşmasına engel olacağını bildiğinden, daha rahat hareket edecektir.
Biz sürpriz silahlarımızın bulunduğunu ve belirlenmiş hedeflere kullanmaya hazır olduğumuzu uluslararası basına sızdırmış olmalıyız.
ABD’nin hiçbir anlaşmasını tutmadığı, sözde müttefiklerini, kim olursa olsun, kuruluşundan beri çıkarları gerektirince geride bıraktığı, artık bilinmiş olmalıdır. 20 Maddelik Filistin anlaşma teklifinin içeriliği, teklif edenlerin gayelerinin ne kadar karanlık, acımasız ve yasa dışı oluğu, ders alınacak bir rezilliktir.
Filistin’e yapılmakta olan insanlık dışı muameleye herkes maruz kalabilir. Ortadoğu’da ABD emrinde parlak bir gelecek hayalleri kuranlar, faydalarını yetirir yetirmez silkelenip, yalnız bırakılacaklardır. Bu olmuştur, olacaktır ve olmaktadır, hiç şüphe olmasın!
Yegâne mantıklı ve insancıl yol, hazırlıklı ve güçlü olmak, kendi ayakları üzerinde durmak, başkalarına muhtaç olmadığını göstermektir.
*****
Türkiye’nin Batı bloğuna bağlı olması, durumunu daha zor ve kötü yapıyor. Biz bütün taraflarla, sâdece çıkarlarımızın korunması açıklığıyla, bağımsız ve iyi ilişkilerde olmak zorundayız, bağımlılık intiharımızdır.
Yakın zamandaki ilk değişim, 1 Mart teskeresinin geçmemesi nedeniyle, ABD Çöl savaşı kuvvetlerinin Hatay önlerinde kalmasıyla başladı. ABD ve AB’nin nazarında, “devamlı müttefik olamaz” kararıyla son buldu. Ve Kürtler ile yöre Arapların kullanılması ile sonuçlandı.
Nükleer santrali Rusya’ya yaptırmamız, S400’leri almamız ve Rusya ile diğer ilişkilerimiz, BATI’ya ters düştü, onları bize itimatsızlığa yönlendirdi. Ve İstanbul kanalı bazıları için rant ise de, ABD için Montrö anlaşmasının delme yoludur. Ama Rusya için ABD donanmasının Karadeniz’ çıkabilmesi ihtimaliyle, Türkiye’ye karşı, haklı olan harp tehdidi niteliğindedir.
Rusya ile ABD ambargosunu delen oluşumlar, Türkiye’nin ortak olarak BOP’nin içinde olmasına değil, Irak, Suriye, Lübnan, Ürdün ve Filistin gibi harcanabilir statüye alınmasına neden oldu. Ve gaye saklı değil! ABD istedi diye, Rusya’dan doğal gaz almamak ve ambargoya katılmak, komşumuzla ilişkilerimizi bozar, bizim için çok zararlı olacak bir geleceğe yol açar.
Bu da yalnız ABD’ye yarar!
*****
Taraf seçerek Ortadoğu karmaşası içinde başarılı olmamız imkânsıza yakındır. Her iki tarafla da ilişkilerimizin, tarafsız ve sarsılmaz olduğunu göstermek, sergilediğimiz hareketlerle değişken olmayacağımıza tarafları inandırmak zorundayız.
Her hâlükârda, güçlenmek, gücümüzü göstermek, diz çökmeye mecbur kalmadan evvel, rüştümüzü bütün ülkelere ispatlamış olmamız gerekiyor,
Vakit çok dar ama yapılması gerekenler imkânsız değil. Derhal seçime gidilmeli, 1945’ten beri gelen BATI bağımlılığı boyunduruğu kırılarak, arenaya tarafsız, sulhçu ve demokratik bir ulus olarak çıkmalıyız.
Bu değişimi gösterdiğimizde taraflar bize itimat ederek kendi çıkarlarını korumak için, tampon ülke olarak varlığımızdan istifade etme arzusunda olabilirler.
Eski yönetimlerin bağımlılığından ayrılmış olan yeni yönetimimiz, Çin, Kafkas ülkeleri ve Hindistan ile bugünden yukarıdaki çerçevede ilişkiler kurmalıdır.
Bu yaklaşım BATI’yı bize karşı daha düşünceli harekete mecbur bırakır. İktidarın ve muhalefet partilerinin, ülkede sulh, cihanda sulh prensibine bağlı yeni bir hükümeti, bir an evvel göreve getirmesi, ülkemizin bekası için elzemdir.
Kişisel ve partisel kozlar başka zaman paylaşılmalı, kapımıza dayanmış olan açık tehlikeye karşı akılcı ve birleşik hareket etmeliyiz.
Bizi kurtaracak, değişmiş, tarafsız ve sulhçu bir Türkiye’dir.
*****
Bu konuları 15 yıldır yazmakta ve bu duruma düşmemek için hazır olmaya çağrıda bulunmaktayım. Olasıların şimdi olduğunu tekrar yetkililerin dikkatine getiren bu yazımın, şahsıma karşı yapay / sanal suç oluşturmaması için, bazı konu ve isimleri her zamanki açık üslubumla değil, örtülü geçtiğim için, okurlarımdan özür dilerim.